Erdoğan rejimi mi Kemalist rejim mi?

Siyasî tartışmalarda zaman zaman hükümeti eleştirmek için ‘Erdoğan rejimi’ tabirinin kullanıldığı görülmekte. Bazı kişi ve çevreler Erdoğan zamanında demokrasinin rafa kaldırıldığını ve ülkede demokrasinin ‘tekrar kurulabilmesi’ için ‘Erdoğan rejimi’nin tasfiye edilmesi gerektiğini öne sürmekte…

‘Erdoğan rejimi’ tabiriyle kastedilen ‘Erdoğan idaresi’ ise, bunda bir mahzur yok. ABD örneğinde Clinton idaresi, Trump idaresi, Biden idaresi tabirleri kullanılmakta ve bununla ABD rejimi değil siyasî liderlerin yönetim dönemi kastedilmekte. Bizde de -ABD’deki kadar yaygın olmamakla beraber- siyasî idarenin iktidarın başıyla isimlendirildiği olmakta; Özal idaresi, Demirel yönetimi gibi. Ancak, ‘Erdoğan rejimi’ ile kastedilen bu değil de tüm parametrelerini Erdoğan’ın belirlediği ve her bakımdan mutlak olarak onun kontrolü altındaki bir rejim ise, durum değişiyor...

Kanaatim odur ki Türkiye’de karma bir rejim mevcut; rejimin demokrat tarafları yanında demokrasiye ters ve aykırı tarafları da var. Şüphesiz, bardağın dolu veya boş olduğunu düşünerek bu duruma sevinebilirsiniz de üzülebilirsiniz de. Bana göre, ülkede ana hatlarıyla işleyen bir demokrasi var, yani demokrasinin sıfırdan kurulması gerekmiyor. Nitekim muhalefetin ısrarla seçimi kazanacağını, böylece Erdoğan’ın demokratik rejimlerde çok istisnai bir ömre ulaşmış olan yirmi yıllık iktidarının sona ereceğini söylemesi ve azalsa da hâlâ erken seçim çağrısı yapması da bu gerçeği kabul ettiğini gösteriyor. Zira demokrasi iktidarın seçimle değiştirilebildiği rejimin adıdır. Bu yüzden, Türkiye’de gözetilmesi gereken siyasî hedef demokrasinin sıfırdan kurulması değil, mevcut rejimin demokratik unsurlarının geliştirilmesi, demokrasiye aykırı yönlerinin ortadan kaldırılması veya törpülenmesidir.

Rejimimiz Erdoğancı olmaktan ziyade Kemalist. Rejimin ana parametrelerini Erdoğan belirlemedi. Hatta Erdoğan rejimin Kemalist karakterinde ancak çok kısmî ve ona yeni bir renk vermeye yetmeyecek değişiklikler yapabildi. Yirmi yıldır iş başında olan ve belli ölçüde anti Kemalist olarak bilinen bir hükümet döneminde dahi rejimin resmî ideolojisinin Kemalizm olmaya devam etmesi; devletin mutlak kontrolü altındaki mecburî eğitimin ideolojisinin Kemalizm olması; tüm millî törenlerin akıl dışı ve zaman zaman komik bir tavırla kişi kültüne dayandırılması; sosyal hayatın da Kemalizme göre düzenlenmesinin talep edilmesi vb. şeylere bakarak bunu anlayabiliriz. İktidar bu alanlarda demokratikleşmeye yönelik bir hamle yapmadı veya yapamadı. Sadece dindarlara yönelik hak ihlâllerini önemli ölçüde geriletmeyi ve dinî kültürle alâkalı bir-iki dersi orta öğretim müfredatına eklemeyi başarabildi. Bunlar da geri dönüşü olmayan uygulamalar değil; bir iktidar değişikliği durumunda tasfiye edilmeleri gayet muhtemel görünmekte.

Erdoğan değil ana yorum ve uygulanışıyla Kemalizm Türkiye’de demokrasinin önündeki en önemli engeller arasında. Bunun ana sebebi demokrasinin Kemalizm gibi, mahallî de olsa, sert, yarı otoriter yarı totaliter bir ideoloji ile bağdaşmaması. Bu -yani antidemokratik bir ideolojinin egemen olmasının ‘cumhuriyet’lerin demokrasiye dönüşmesine engel olması- Ortadoğu’da sık sık görülen tipik bir durum. Coğrafyamızdaki Suriye, eski Irak gibi ülkelerde de karşımıza çıkmakta… Burada bir noktayı açıklığa kavuşturmakta fayda var. Bunu söylerken insanların M. Kemal’i sevmesini ve anmasını hedef almıyorum. M. Kemal tarihimizin önemli bir figürü olarak, başka figürler gibi, elbette hatırlanacak ve anılacaktır. Ancak, M. Kemal’i sevmek ile tarihi onunla başlatıp onunla sona erdirmek, onun bize hayatımızı her yönüyle belirleyen ve mutlaka takip edilmesi gereken, tüm zamanları ve durumları kapsayan bir değerler sistemi, bir miras bıraktığına inanmak ve bu inancı kamu zoruyla ve araçlarıyla tüm topluma dayatmak birbirinden çok farklı şeyler. Benim itirazım ikincisine…

Bu arada demokrasi ile ideolojiler arasındaki ilişki de ilginç ve burada kısaca da olsa ele alınmayı hak eden bir konu… Demokrasi, sokaktaki insanlardan anlı şanlı akademisyenlere kadar hemen herkes tarafından yaygın şekilde inanıldığı gibi, tüm ideolojilerden bağımsız bir rejim değildir. Demokrasinin ‘resmî’ ideolojisi liberalizmdir. Bu yüzden demokrasinin tam ve doğru adı liberal demokrasidir. Demokrasilerde liberalizmin bir dayatmaya dönüşmemesinin sebebi, onun faşizm, nasyonal sosyalizm, ortodoks sosyalizm veya dinizm gibi sert bir ideoloji olmaması ve savunduğu ve talep ettiği değerlerin -ifade ve fikir hürriyeti, din hürriyeti, özel mülkiyet edinme özgürlüğü, işini seçme, kurma ve icra etme özgürlüğü gibi- muhtevasını onlara sahip olanların belirleyeceği ve dolayısıyla toplumsal çoğulluğa ve barışçıl ortak var oluşa izin veren çerçeve değerler teşkil etmesidir…

Türkiye’de Erdoğan’ın elbette rejim üzerinde bazı etkileri oldu. Hükümet sistemi değişikliği bunların sanırım en önemlisidir… Ancak bunlar da rejimin ana karakteristik özelliklerinde ciddî bir değişiklik meydana getirmedi. Dolayısıyla rejimin temel karakteristik özelliklerinin Erdoğan tarafından belirlendiği, ülkede bir Erdoğan rejimi bulunduğu iddiası çok abartılı.

Mevcut rejimimizi ‘Erdoğan rejimi’ değil ‘Kemalist rejim’ olarak adlandırmak bana çok daha doğru görünüyor.

 

Benzer yazılar:
Demokratikleşme Çabaları ve Kemalizm 1, Tayfun Gümüş

12 Eylül, Militarizm, Kemalizm, Sosyalizm, Sadi Yumuşak

Kemalizmlerin çatışması, Cemal Fedayi

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et