12 Haziran’a yaklaşırken seçim atmosferi bölgelere ve kesimlere göre farklılık gösteriyor. Batıdaki (son patlama olayına rağmen) nispeten sakin havaya karşılık doğuda gergin bir bekleyiş var. Tartışmalar kimin kazanacağından çok AKP’nin nasıl bir sonuç elde edeceği üzerinde düğümleniyor. Muhalefet iktidar beklentisinden ziyade parlamentoda AKP’yi zora sokacak bir tablo peşinde ancak durum pek de iç açıcı gözükmüyor. İlginç bir şekilde birbirinden siyaseten uzak görünen CHP, MHP ve BDP aynı çizgide AKP düşmanlığı üzerinden siyaset üretiyor.
Son dönemeçte MHP kaset skandalları ile sarsılırken, tabanda itibar kaybı yaşamakta. Gizli odaklar seçim sonrası için MHP’yi yeniden dizayn etmeye çalışırken, diğer yandan AKP üzerinde şüpheler uyandırarak oyların bir kısmını mümkünse CHP’ye kaydırmaya çalışıyor. MHP tabanının AKP’ye bakış açısı dikkate alındığında MHP oylarının AKP’ye gideceği iddiası çok da anlamlı gözükmüyor.
CHP saflarında ise beklenen patlama bir türlü gerçekleşmediği için parti içinde yaklaşan fırtınanın ayak sesleri şimdiden duyulmaya başladı. Basında Kılıçdaroğlu rüzgârı estirmeye çalışan isimler Kılıçdaroğlu’nun geleceğini bugünden tartışmaya açmış durumdalar. CHP’nin yüzde 30 bandının altında kalmasının büyük bir kavgayı tetikleyeceği muhakkak. Ve daha seçim bitmeden Demirel tavsiyeli olduğu ileri sürülen isimlerin seçim sonrası CHP’den istifa ederek bir grup oluşturacakları iddia ediliyor.
Kılıçdaroğlu’nun bu süreçteki tek şansı Alevi-Kürt kimliği ancak yalnızca Alevilerin CHP’yi yüzde 30 bandında tutmaları mümkün değil. Başbakan’ın özellikle seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği üzerinden mesaj vermeye çalışması – iyi niyetle söylediğini düşünmek istesek bile- gerek kendi tabanında ve gerekse Aleviler arasında yanlış anlaşılıyor. ‘Seçim dönemlerinde söylenen sözler unutulur’ düşüncesi Alevilerin hassasiyetleri göz önüne alındığında anlamını yitiriyor. Uzun yıllardır mağduriyetlerden beslenen Alevi kimliği, kendisine yönelik her türlü olumsuz söylemi -özellikle muhafazakâr çevrelerden yükselen tenkitleri- yeri ve zamanına bakmadan kaydetmekte ve sürekli olarak hatırlamaktadır.
CHP’nin Kılıçdaroğlu’nun şahsı dışında Alevilere yönelik bir açılımı söz konusu olmamasına rağmen Alevilerin CHP’ye teveccühünü açıklamak için Alevilerin ruh halini anlamak gerekiyor. Sağ-muhafazakâr siyaset tarafından sürekli dışlanan Alevilerin bir günde saf değiştirmelerini beklemek pek de mantıklı değil. Üstelik geçmişte yaşanan onca gerginliğin ardından sorgusuz sualsiz adım atması gereken kesimin muhafazakâr çevreler olduğu da açık. Alevilerin sola ve Kemalizm’e demirlemelerinin en büyük sebebi sağmuhafazakâr kesimlerin Alevilere kendi içlerinde kendileri olarak yaşamalarına izin vermemeleridir.
Alevilerin büyük çoğunluğunun her şeye rağmen yeniden CHP’de karar kılmalarının nedenini sadece Kılıçdaroğlu faktörüne bağlamak yanlış olur. Aleviler, AKP iktidarı döneminde yaşanan zenginleşme ve refahtan pay almalarının engellendiğini ve kendilerine karşı tehditlerin arttığını düşünüyorlar. AKP’nin üç yıla yakın bir süre emek verdiği açılım çabalarını bir türlü yasal zemine taşı(ya)maması ve Alevilerin sorunlarını çözme iddiası ile yola çıkmakla birlikte tam tersi bir şekilde Sünni kamuoyunda Diyanet ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Derslerinin meşrulaştırılması çabası içine girmesi taraflar arasında bir yakınlaşmayı engelledi.
Çalıştaylar sürecine rağmen AKP ile Aleviler arasında bir yakınlaşmanın kurulamadığı ve AKP’nin geleneksel tutumundan pek de uzaklaşmadığı görülüyor. Üç yıllık bir sürecin ardından Başbakan’ın seçim listelerinde gösterecek bir tane bile demokrat Alevi aday bulamaması düşündürücüdür. AKP’nin önümüzdeki dönemde Alevilere yönelik politikasının daha akılcı ve sorun çözücü bir şekilde yürütülmesi gerektiği açıktır. Alevilerin dönüşümünü bekleyen çevrelerin öncelikle kendilerinin de dönüşmeleri gerektiği bilmeleri ve fark etmeleri gerekiyor.
Önümüzdeki süreçte AKP’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği atılım sürecini toplumun diğer kesimlerine de yansıtarak yola devam etmesi şart. Başbakan’ın sıkılıkla vurguladığı şekliyle ustalık döneminden kastının tüm Türkiye’yi, özellikle demokratik ve özgür bir Türkiye hayali kuran tüm çevreleri, kendisine oy versin vermesin kucaklayıcı bir dönem olması temennimizdir.
Seçim sonuçları ne olursa olsun yeni dönemin daha çetin ve zorlu geçeceği açıktır. Ancak bu zorlukları aşmak için AKP’nin elindeki en güçlü silah olan AB kriterlerini Türkiye’ye Batı istediği için değil kendi vatandaşlarının daha insanca bir düzende yaşayabilmeleri için kullanması gerekmektedir. Başbakan’ın bu konuda statükocu ve vesayetçilerle benzer düşünen AKP içindeki odaklar ile araya mesafe koyabilmesi gerekiyor. Eğer ustalık dönemi devlet ve devletin derin uzantıları ile her alanda uzlaşma ile sonuçlanırsa, AKP’nin sonunun ANAP’tan farklı olmayacağını görmemiz gerekiyor.
Taraf, 07.06.2011