Sessiz sinemanın büyük ustalarının, sesli sinema ile birlikte biten şöhretlerini anlatan filmler vardır. Sessiz sinemanın büyük komedyeni, sesli sinema ile birlikte artık seyredilmez olur. Sessiz sinemanın mimikleri, abartılı hareketleri, el kol hareketleri, komik yürüyüşleri, sakarlıkları artık seyirciyi güldürmemektedir. Bunun yerini dramatik gerilim, esprili konuşmalar, müzik ve pahalı dekorlar almıştır. Sessiz sinemanın büyük yıldızı Buster Keaton son bir gayretle sesli film denemesine girişir, ama eski alışkanlıklarını tekrarlamayı bir türlü bırakamaz. Eski oyuncunun sakarlıklarına, abartılmış mimiklerine insanlar gülümsemekte, ama gülmemektedirler. Film, güldürmeye çalışırken acıklı duruma düşen yaşlı oyuncunun dramı ile son bulur.
Ali Yücel’in Dönüşü
1949 Avrupa ve 1951 Dünya Şampiyonu güreşçi Ali Yücel, 1953 yılında çıkarılan İsveç Turnesi’nde bir kol saati çaldığı iddiasıyla ömür boyu minderlere çıkmamakla cezalandırıldı. Ali Yücel bu suçlamayı hiçbir zaman kabul etmedi, yıllarca cezasının kaldırılması veya affedilmesi için mücadele etti. Gazeteler sürekli Ali Yücel’in affı için kampanyalar açtılar. Ali Yücel affedilirse gireceği her müsabakayı kazanacağı, Türkiye’nin boşu boşuna her şampiyonada bir altın madalyalardan mahrum kaldığı iddia ediliyordu.
Sonunda Ali Yücel 1960 yılından sonra çıkan genel aflardan yararlanarak mindere dönme şansı elde etti. Bu dönüş Ali Yücel efsanesinin de sonu oldu. Ali Yücel Türkiye güreş milli takimi seçmeleri için milli takim seçmelerine çağrıldı. Yapılan ilk müsabakada adı şanı bilinmeyen bir güreşçi Ali Yücel’i 25 saniyede tuş ederek elimine etti. Geçen sürede Ali Yücel güreşi unutmuş, bildikleri numaralar da eskimişti.
1981 yılında vefat ettiğinde artık Ali Yücel’i çok az insan hatırlıyordu. Gazeteler Ali Yücel’in ölümünü iç sayfalarda küçük bir haber olarak verdiler.
Eski Hal Muhal
Necmettin Erbakan Saadet Partisi’nin başında tekrar politikaya dönmesi bana Ali Yücel’in ve Buster Keaton’un hikâyesini hatırlattı.
İslamcı politikacılar da, diğer politikacılar gibi nefis muhasebesi veya özeleştiriye yabancı görünüyorlar. Necmettin Erbakan da tekrar politikaya dönerken bir özeleştiriye gerek görmedi. Mesela, Sayın Erbakan, 28 Şubat bozgununun hesabını vermeyi düşünmeliydi.
Sayın Erbakan’ın başbakanlığı döneminde neler olmamıştı ki! Her ay yapılan MGK toplantılarında askerler Başbakana yaptığı icraatın hesabını soruyor, yapılacak işlerin talimatını veriyordu. Çaresiz Başbakan, askerleri başbakanlığın merdivenlerinde karşılıyor, her şeyin en doğrusunu askerlerin bildiğini söylüyordu. YAŞ kararıyla en fazla asker Erbakan’ın başbakanlığı döneminde ordudan atılmıştı. Başörtülü kızlara en fazla baskı da Erbakan’ın başbakanlığı döneminde oldu.
EMASYA protokolü Erbakan’ın başbakanlığı döneminde imzalandı. Bu protokole göre, bir vali, emrindeki askeri bir birlikten yardım istediğinde, emir komuta askere geçiyordu. Ayrıca, kuvvet talebini yapacak bir mülki makamın bulunmaması halinde, asker kendiliğinden görev üstlenebiliyordu.
Saadet Partisi’ndeki post kavgasının da aslında fazla bir anlamı yok. Partinin başında Numan Kurtulmuş da olsa, Necmettin Erbakan da olsa bir şey değişmez. AKP iktidarda olduğu sürece “milli görüş”ün eski sürümünün geleceği yoktur. Numan Kurtulmuş’un kuracağı yeni partinin de kaderi eskisinden farklı olmayacaktır.
Necmettin Erbakan politikaya bir doldurma kuş ve gerçek kuş hikâyesi ile döndü. Eski Necmettin Erbakan “Glu glu dansı” dediği zaman taşı gediğine koyar, hepimizi de güldürürdü; sözlerinde bir ustalık ve bir hikmet saklı olduğunu düşünürdük Bu sefer kuş hikâyesine pek gülemedik. Asansörle küsüye çıkarılmış, ayakta duramayan, ancak iki koluna girilerek yürütülmeye çalışılan, konuşmakta zorlanan yaşlı bir insanın anlattığı hikâyeye sadece gülümseyebildik.