Kalkınma politikaları kapsamı içerisinde engelliler henüz hak ettikleri ilgi ve yeri alamamışlardır. Sanayileşme ve modernleşme ile şekillenen kalkınma politikalarını oluşturma süreci engelli bireyin çalışma yaşamına katılma/katılmama ilişkisini de belirlemektedir. Engelli bireyin çalışma yaşamı içerisinde aldığı yer, diğer bireyler, ailesi, komşuları ve çevresiyle ilişkilerini de belirler. Çalışma yaşamı aynı zamanda karşılıklı ilişkilerin değişmesi ve dönüşmesine de neden olmaktadır.
Kalkınmada engellinin konumu henüz netleşmiş ve işlevselleşmiş değildir. Engelli bireylerin toplumsal alanlara çıkmasının önündeki çevresel, fiziksel, eğitimsel , erişimsel gibi engeller çalışma yaşamına katılmalarını zorlaştırmaktadır. Engellilerin, kamusal alan çıkmasının önündeki engellerin kaldırılması kentsel, ekonomik, kültürel bir çok şeyin değişmesini de beraberinde getirecektir. Bu değişimin getireceği maliyet oranının yüksek olduğu varsayılarak, engelli birey özel alana hapsedilmektedir. Bu yaklaşım fırsat eşitliği ve insan hakları açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Kalkınma sürecinin engelliler gibi dezavantajlı durumda bulunan kadınlar da dahil olmak üzere toplumun çeşitli kesimleri üzerinde farklı sonuçları olmaktadır.
ÜCRETLİ ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
2011 Dünya Bankası’nın hazırlamış olduğu ‘Dünya Engellilik Raporu’na göre , eğitim, sağlık, ekonomik, erişim gibi, birçok konuya dikkat çekmekte, engellilerin uğramış oldukları ayrımcılığa vurgu yapmaktadır. Rapor , engelli bireylerin , ‘Daha az ekonomik katılım’, ‘Daha kötü sağlık’, ‘Daha düşük eğitim’, ‘Daha yüksek yoksulluk’ gibi, yaşadıkları gerçeklere dikkat çekmekte ve ‘Daha’ kelimesini kullanarak engellilerin yaşadıkları sorunların altını güçlü bir ifade ile çizmektedir.
Ücretli çalışma yaşamının dışında kalan engelli bireyler, yoksulluk içerisinde yer almakta ve buna bağlı olarak da eğitim, sağlık, kültürel, sosyal yaşama erişim konusunda fırsat eşitsizliğine uğramaktadır.
GÖRÜNÜR OLMAK İLK ŞART
Engelli bireyin kendi iradesi dışında maruz kaldığı yaşam şekli aynı zamanda engellilere yönelik işe yaramaz, beceriksiz, asalak, çalışanların üzerinden geçinen ve ekonominin üzerinde kambur olarak görülmelerine ve buna bağlı küçük düşürücü bir dille karşılaşmalarına neden olmaktadır. Bir yandan da engellilere acıyan, onları korunması gereken varlık olarak algılayan bir yaklaşımdan da söz etmek mümkündür.
Çalışma yaşamının dışında kalan engelli birey kaynakların dağıtımından payına düşeni alamamaktadır. Ve böylece engellilerin büyük bir bölümü açlık ve yoksulluk sınırında yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Engelli insan hakları kapsamında engelli bireyin güçlendirilmesi önemli bir tezdir. Engelli bireyin kendi kaderi üzerinde söz sahibi olması ve kalkınma süreçlerine katılması, toplumun diğer kesimleri ile eşit ilişki kurmasını da sağlayacaktır.
YOKSULLUK VE PİYASA
Yoksulluğu yalnızca kapitalist iş bölümü ve üretim ilişkilerine bağlamak aslında kolaycı bir yaklaşımdır. Yoksulluğun kaynağını piyasa ekonomisinin uygulanmasında değil, uygulanmamasında aramak gerekmektedir. Bugün dünyada yoksulluğun yoğun olarak yaşandığı yerler, serbest piyasa ekonomisinin işlediği ‘açık ekonomi’nin uygulandığı yerler değil, tam tersine müdahaleci ve kontrolcü ‘kapalı ekonomi’ modellerinin görüldüğü yerlerdir. Devlet müdahalesinin minimal düzeye indiği, serbest piyasa mekanizmasının pazar üzerinde etkin ve belirleyici olduğu ABD, AB, G8 ülkeleri gibi ülkelerin aynı zamanda refah seviyesinin de en yüksek olduğu yerler olması, piyasa ekonomisinin suçlu olduğu tezini çürütmektedir.
Ekonomik büyümeyi önceleyen kalkınma süreçleri ön plana çıkarılıp piyasa mekanizmasının işletilmesi yoksulluğun azaltılması yönünde önemli adım olacaktır. Ekonomik büyümenin getireceği istihdam artışı engelli bireyin de çalışma yaşamına dahil olmasına imkan verecektir. Böylece istihdam artışı sağlanarak iktisadi büyüme artırılacak ve buna bağlı olarak da refah seviyesi yükselecektir.
STK’lar, Engelli bireyin istihdamını artırmaya ve girişimci olmasına katkı vererek, teknolojiye erişimine ve kullanımına yönelik eğitim süreçlerine öncelik vererek, üretkenliğe dayalı kalkınmayı artıracak çalışmalar yapmalıdırlar. Engellilerin ekonomik hayata katılmaları sonucunda sosyal güvenlik sistemine prim ödeyerek dahil olmalarına neden olacak ve böylece sosyal güvenlik geliri de artmış olacaktır.
Engelli ve diğer dezavantajlı bireylerin önündeki ekonomik, sosyal, kültürel engellerin kalkması Liberal politika ve piyasa ekonomisini önceleyen acık toplum olmakla mümkündür.
Yeni Şafak, 27.01.2013