Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.
Engelli insanların hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik politikaların oluşturulmasında, alınmasında ve uygulanmasındaki en büyük eksiklik, karar alıcı ve uygulayıcı konumda olan mekanizmaların içerisinde engelli bireylerin olmamasıdır. Ve bu mekanizmaların içerisinde bulunanların büyük çoğunluğunun önceliğinin ‘engelli bireyler’ olmamasıdır.
Toplumun engelliler ile ilgili önyargıları henüz yıkılmış değildir. Ne yazık ki önyargıların yıkılmasına yönelik çalışmalar henüz istendiği sonucu vermekten uzaktır. Engelli birey hala yardım edilmesi ve korunması gereken varlıklar olarak görülmektedir. Bu bakış da engelli bireyin haklarının güçlendirilmesi ve korunması önünde büyük bir engeldir. Diğer bir engel ise engellilere yönelik küçültücü bir dilin ne yazıkki hala işlevliğini sürdürmesidir. İnsan hakları temelli bir dil oluşturulamamıştır.
KADERİNİ TAYİN HAKKI
İnsan hakları kapsamında engelli bireyin güçlendirilmesi önemli bir tezdir. Engelli bireyin kendi bedeni ve kaderi üzerinde söz sahibi olması, engellilere yönelik oluşturulacak politikalarda ve karar süreçlerine etkin katılması, toplumun diğer kesimleri ile eşit ilişki kurmasını ve eşit yurttaş olmalarını sağlayacaktır.
Engelliler ile ilgili politikaların alınması ve uygulanması sistemin demokratik olduğu ve hak temelli işlediği anlamına gelmez. Eğer engelli bireyler çözüm ve karar alma süreçlerine engelsiz katılabiliyor ve politikaların oluşmasına etki edebiliyorlarsa işte ozaman katılımcı anlamda demokratik bir sistemden söz edebiliriz.
BM Engelli Hakları Sözleşmesi (EHS) başlangıç bölümü; ‘n) Kendi seçimlerini yapma özgürlüğü dahil olmak üzere engellilerin bireysel özerkliğinin ve bağımsızlığının önemini kabul ederek, (o) Engellilerin kendilerini doğrudan ilgilendiren ve diğer politika ve programların karar alma süreçlerine etkin olarak katılabilmeleri gerektiğini dikkate alarak’ diyerek engelli bireylerin kara alma süreçlerine etkin katılımın vurgu yapmaktadır.
Yine 4. maddedeki Genel Yükümlülükler bölümünde; ‘3. Taraf Devletler, bu sözleşmeyi yürürlüğe koyacak yasaların ve politikaların gelişimi ve uygulanmasında ve engellilere ilişkin diğer karar alma süreçlerinde, engelli çocuklar dahil engellilere onları temsil eden örgütler aracılığıyla sık sık danışacaklar ve onları etkin bir şekilde sürece dahil edeceklerdir’. demektedir. Burdan anlaşılaçağı gibi, önemli olan tek başına engelliler ile ilgili politikaların oluşturulması değil, engelliler ve onların temsilcileri ile işbirliği içerisinde politikaların oluşturulmasıdır. Mevcut Sözleşmeler çercevesinde İnsan hakları alanında elde edilen kazanımlar itibariyle gelinen noktada; ben yaptım oldu ‘paternalist’ anlayışın yerine, engellilerin ‘kaderini tayin’ hakkı ön plana çıkarılmalıdır. Bu söylemin pratikte tam karşılığını bulduğunu söylemek ne yazık ki zordur.
KATILIMIN ENGELLERİ
Engelliler; siyasi partiler, yerel yönetimler, sendikalar, özel/kamu gibi. kurumlarda karar verme mekanizmaları içerisinde etkin/yetkin görevlerde bulunmaları oldukça sınırlı ve yok denecek kadar azdır. Ve bunun sonucunda da karar verme ve alma süreçlerinin dışında kalmaktadırlar. Karar verme süreçlerinde yer almak aynı zamanda karar üzerinde söz sahibi olmak demektir. Engelli bireylerin kendileri ile ilgili politikaların oluşturulması sürecinin dışında kalmaları kendi kaderlerini belirlemenin önündeki en büyük engellerden biridir.
Engelli bireyin önündeki engelin kaldırılması ve engellilerin karar alma süreçlerine etkin katılabilmeleri için engelli hareketinin misyonu önemli bir etkendir. Son yılları saymaz isek ne yazık ki engelli STK’ları hak temelli bir sivil toplum anlayışı yerine, engelli bireye yardım ve korumaya dayalı bir yol izlemiştir. Bu anlayış engelli bireyin kamusal alana çıkmasının önündeki engellerin kaldırılmasını değil, yapılacak yardımlarla (tekerlekli sandalye dağıtmak gibi) günlük hayatı önceleyen aktivitelere öncelik vermiştir. Böylece engelli bireyin özel alana hapsolmasını meşrulaştırmışlardır. Sokakların tekerlekli sandalyeye uygun olup olmadığı o günler için STK ların gündeminde olmamıştır. Zaten bir çok STK nın da yerel yönetimler ile çeşitli işbirlikleri içerisinde olmaları hak temelli bir engelli STK anlayışını engellemiştir.
NE YAPMALI
Son zamanlarda az da olsa hak temelli yaklaşım ön plana çıkmakta ve tekerlekli sandalye dağıtan STK anlayışı kısmi olarak da olsa yıkılmaktadır. Bunda özellikle BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin büyük bir itici gücü olmasının yanısıra engelli bireyin internet araçılığıyla dünyayı takip etmesi, eğitim alanında yapılan çalışmalar ile engelli bireylerin özellikle yüksek öğretim de yer alması ve buna bağlı olarak haklar konusunda bilgi sahibi olmaları, ekonomik bağımsızlık gibi. etkenler engelli bireyin mücadelesini hak temelli bir alana doğru yöneltmiştir.
Engelli STK’ları siyasi partilerde, parlamantoda, yerel yönetimlerde, sendikalarda, kamu ve özelde üst dizey yönetici pozisyonunda daha çok engelli bireyin görev ve yer alması için sivil baskı gücünü kullanmalıdır. Engelli bireyler böylece karar alma süreçlerine katılarak kendi kaderini belirleme noktasında söz sahibi olabilir.