Elif Çakır – Şablonları kırmak

Elimize bir ip almışız, çekiştirip duruyoruz. Artık neredeyse kopma noktasına gelmiş ama biz hâlâ “diyalog, empati” deyip duruyoruz. Büyük bir yanılgının içindeyiz ancak farkında da değiliz. Asıl konuşulması gerekenleri ıskalıyoruz gibi geliyor.

Şimdi birileri çıkıp bayram değil seyran değil nereden çıktı bu yazı diyebilirler. Memleket kafes, balyoz, emasya, sivil diktatörlük, kimler anayasa yapabilir konularıyla çalkanırken “sırası mı şimdi” itirazı yükseltebilirsiniz.

Ancak şu var ki, mevzular dillendirildiği ölçüde “yeri ve sırası”nı alırlar. Sonuçta hayat bütün hızıyla devam ediyor. Yurt içinde ve dışında binbir türlü gelişmeyle mücadele ederken, oturup sakin kafayla meseleleri konuşamıyoruz. Hep alevlendiği noktada, sorun haline geldiğinde beylik cümlelerle konuları geçiştirip duruyoruz.

Konuştuğumuz hangi konu olursa olsun, asıl cerahatli kısmını da patlatmak gerekiyor ki “samimiyet” çizgisine gelebilelim.

Hafta sonunu, Ankara’da Liberal Düşünce Topluluğu (LDT)’nin düzenlemiş olduğu “Din Özgürlüğü, Çoğulculuk, Sünnilik ve İslam” başlıklı toplantıda geçirdim. Yazar ve akademisyenlerden oluşan yaklaşık 70 kişilik bir grupla konu enine boyuna tartışıldı.

Mustafa Erdoğan’ın “Dindarların aynı referansları paylaştıkları kişileri değil, asıl aynı referansları paylaşmadıkları kişileri ikna etmeleri gerekiyor. Bunun için de yeni bir dil oluşturmaları gerekiyor. İslam’ın çoğulculuğu ve özgürlükçülüğü kendi insanlarına geçerli bir tutum mudur? Gayrımüslimlerin ve diğer inanç ve kültüre sahip olanların durumu ne olacak, bunların tartışılması gerekiyor?” sözleri üzerine yeniden düşünmeye başladım.

Kim ne der korkusunu bir tarafa bırakıp tuttuğumuz aynalarda biraz da kendimize baksak iyi edeceğiz. Bu toplantıdan sonra şunu daha iyi anladım ki, yanlış anlaşılmaktan bile korkmayı bir tarafa bırakıp içimizden geldiği gibi konuşmalıyız.

Evet, içimizden geldiği gibi. (Anadan doğma önyargılı olanlar önce bir derin nefes alsınlar, “bak biz diyorduk, bunlar takiyyeci canım” diyerek atlamasınlar hemen.)

Hangi düşünceye sahip olursak olalım, temel sorunumuzun, öncelikle karşımızdakini kendi kanaatlerimize göre tanımlayıp şablonlamak olduğunu düşünüyorum. Kendimizi anlatmaktan ziyade, karşımızdakinin nasıl olduğu üzerinde konuşmayı seviyoruz. Kimsenin kendisini anlatmasına müsaade etmiyoruz. Bu bir (bize özgü) Cumhuriyet kültürü olarak hepimize yerleşti galiba. Sen şöylesin, sen böylesin, böyle diyorsun ama asıl niyetin şu… Bakın yazanlara, konuşanlara, hep bu düzeyde sürüyor tartışmalarımız.

Toplantıda söz alıp konuşan entelektüellere bakınca, bu kadar ortalık toz duman olmasına rağmen, İslami referanslarımızın ne kadar zayıf olduğunu daha iyi anladım. Yanlış anlaşılmasın, bu konuda tartışmaya kendini yetkin bulanların aslında bu konu üzerinde ne kadar az referans gösterdiğini söylemek istiyorum. Çünkü toplantıda da ortaya çıktı ki, aydınlarımızın büyük bir bölümü İslam’ın çoğulculuk ya da özgürlükçülüğü konusunda (temel kaynaklardan uzak kalındığı için) önlerini karanlık görüyorlar ve sorularla yol almaya çalışıyorlar. Soruların cevap bulması, muhataplarının da bu konular üzerinde kafa yorması ve Mustafa Erdoğan’ın dediği gibi, öncelikle referanslarıyla karşı tarafı ikna etmesi gerekiyor.

Doğrusu, alışık olmadığım bir rahatlık hissettim bu toplantıda. Birçok konuyla birlikte şeriat, cihad gibi kavramlar rahatlıkla konuşuldu. Fakat “şeriat isteyen bir kimse bile, bunu açıkça söyleyebilmeli ve neden istediği konusunda sağlam bir donanımla karşısındakini ikna edebilmeli” fikrinin ileri sürülmesi, kulağa çok hoş gelmekle birlikte, kolaycılığa alışmış dindarları biraz zor durumda bırakabilir diye endişe ettim!.. Çünkü epeyce bir süredir toplumsal meselelere (ilahiyatçılar dışında) Batılı düşünürlerden derlediği referanslarla yaklaşan dindar aydınlarımız var. Doğrusu bu, basmakalıp düşüncelerle konuşup yazanları köşeye kıstırabilecek bir çıkış. Ancak, karnından konuşmayı bir kenara bırakıp her şeyi açık yüreklilikle dile getirebileceğimiz bir düzlem oluşturmak mümkün mü? Tabi ki mümkün olmalı ama Türkiye henüz LTD kıvamında değil.

Toplantıda konuşulanlardan uzun uzun bahsetmek pek mümkün değil. Fakat anafikir olarak kendime şunu çıkardım ki, bundan böyle herkes kendi düşüncesinden özgürlükler ve çoğulculuk adına neler katabileceğine çalışmalı.

Taraf, 02.02.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et