Sol ve sağ kavramlarının pek anlam taşımadığını düşünüyorum, ama Türkiye demokrasisi hakkında analizler yapmak için onlara başvurmak yararlı olabilir. Siyasî yelpaze kabaca sol ve sağ olarak ikiye ayırılıyor. İstikrarlı demokrasilerde genellikle sağa karşılık gelen bir muhafazakâr ve sola karşılık gelen bir sosyal demokrat parti mevcut. İktidar bu iki kanat arasında salınıyor. Güçlü bir parti iki, istisnaî durumlarda üç, bilemediniz dört dönem iktidarda kaldıktan sonra yerini rakip partiye kaptırıyor.
Türkiye’de durum farklı. Sağ partiler her zaman iktidara gelmek açısından daha fazla şansa sahip. Son 13 yıldır da AK Parti’nin tartışılmaz üstünlüğüne şahit olduk. AK Parti’nin bir muhafazakâr parti olarak adlandırılıp adlandırılamayacağı tartışmaya açık. İslamcı veya İslamcı köklerden gelen bazı yazarlar bu partinin muhafazakâr etiketini almasından ve muhafazakâr ideolojiye yakın durmasından kendilerince haklı sebeplerle rahatsızlık duyuyorlar. Ancak, kavramın içinin nasıl doldurulduğuna bağlı olarak, AK Parti muhafazakâr bir parti olabilir ve/veya öyle adlandırılabilir. Nitekim, parti kurmayları bunu yapıyorlar da. Bu tartışmalar bir yana, AK Parti Türkiye demokrasisinin sağ ayağını teşkil etme yolunda epeyce mesafe aldı. Toplumda kök saldı ve süreklilik kazandı. Genel olarak bakıldığında da sağ partilerin her 20 senede bir önemli liderler çıkarttığı, kitleleri sürüklediği ve sistemi reforme ettiği görülüyor.
Aynı performansı solda göremiyoruz. Sol partiler kendini geliştiremiyor, toplumsal tabanını genişletemiyor. İktidar alternatifi olamıyor. Bu sağ iktidar partilerini rakip baskısından ve yerini kaybetme korkusundan azade kılıyor. Tipik bir sorun olarak sol lider yetiştiremiyor. Toplumla samimî bir diyalog kuracak ve kitleleri peşinden sürükleyecek liderler çıkartamıyor. Sol partiler kendi içlerinde yenileme dinamikleri yaratamıyor. Bu üzücü durum Türkiye demokrasisine çok zarar veriyor. Demokrasimizi adeta topal ördeğe çeviriyor.
Bu tespit doğruysa, istikrarlı bir demokrasiye kavuşmamız için merkez sol ve merkez sağ da denilen siyasî kanatların mevcut ve güçlü olması gerekiyor. Radikal sol ve radikal sağ çevrelerin ise zayıf olması. Bunu söylerken faşizm, sosyalizm, anarşizm gibi radikal fikirlerin ve bu ideolojilere bağlı toplum unsurların var olmamasını talep ediyor değilim. Tam da tersine, radikal akımların fikir ve toplumsal hareket olarak varlığının sağlıklı ve gelişmeci bir fikir hayatı için şart olduğuna kaniyim. Söylemeye çalıştığım şey, siyasî sistem içinde ılımlı sağ ve sol kanatların ağırlıklı olması ve bu kanatların birbirini dengelemesi, denetlemesi. Ne yazık ki bu vuku bulmuyor.
Demokrat sol neden gelişmiyor? Her sosyal mesele gibi bunun da birçok sebebi olmalı. Sebeplerin bir kısmı sanırım sosyal demokrat hareketlerin fikir birikimleri ve yapılanmalarıyla alâkalı. Bizde Avrupaî anlamda sosyal demokrasi yok. Yani sosyal demokratlar Avrupalı fikirdaşlarından farklı olarak liberal demokrasinin çerçeve kurallarını itirazsız kabul etme durumunda değiller. Bu yüzden, geniş halk kesimlerini küçümseme, dışlama hatasına düşüyorlar. Halkla samimî ve ikna edici bir ilişki kuramıyorlar.
Şüphesiz, hatalarını ve eksiklerini görmek ve telafi etmek sosyal demokrat düşünce adamlarının ve partilerin görevi. Bize düşen, demokrasimizin topal ördek olmaktan kurtulması için güçlü bir sosyal demokrat siyasî kanadın doğmasını temenni etmek…
Yeni Yüzyıl, 05.11.2015