Ekin Gün – İki darbe arası bir sandık

1960 Darbesi’ne sekiz gün kala tarih 19 Mayıs 1960’ı gösterir. Hükümetin protesto gösterilerinden ötürü 19 Mayıs’ı kitlesel olarak yasaklaması üzerine Remziye Baturbaygil adlı kadın Anıtkabir’e çıkar ve Mustafa Kemal’e şu şekilde seslenir: ‘Atam… Atam… Senin karşına böyle mi gelecektik? Senden utanıyoruz.’

Bu sözlerden sonra Baturbaygil bayılarak kabrin üzerine düşer ve bu yaşanan olay o günden sonra devamı gelecek büyük olayların sebebi olarak tarihe geçer. Böylelikle 19 Mayıs 1960 gençlerin isyanının tırmandığı gün olarak yansıtılır ve ardından da 27 Mayıs 1960’da malum darbe gerçekleşir. (Hilal Kaplan, Türkiye’nin ‘Ölmeyen’ Babası – Atatürkçü Gençliğin İmkânsız Yası, 2011)

‘Oy Ver’ reklamları

Bugünden bakıldığında da durum pek farklı değil. 31 Mart sabahına uyanan bu laik kesimin ‘Atam sen kalk da ben yatam’ feryatlarını sağır sultan bile duymuşken Mustafa Kemal’in tekrardan Samsun’dan gelmesini bekleyen bir kalabalık hala mevcut. Bu kalabalığı muhtemelen bundan böyle Mansur Yavaş’a Ankara’da bir ilçenin mansiyon olarak verilmesi bile kesmeyecektir.

Oysa ki seçime kadar prime time zamanlarda alışılagelmiş bir sıklık dışında daimi dönen ‘Oy Ver’ reklamlarının da amacına ulaştığını söylesek pek bir anlam ifade eder mi bilmem. Nitekim cumhuriyet tarihinin en yüksek katılımlı seçimlerinden birini yaşadık. Belki de hata ‘Oy Ver’ derken adresin apaçık gösterilmemesinden kaynaklı. Çünkü her zaman ki gibi sandık bu laik camia için iyi bir barikat molası değil. Her ne kadar ‘Oy Ver dedik, aptallar anlamadı’ demeleri yakın olsa da şuanda durum bu.

Gezi lisanslı parlak gençlerin Beyoğlu’nun tüm merdivenlerini tavaf edip rengarenk renklere bürümelerine de bundan sonra gerek kalmadı. Hepsi sandığa gittiklerinde tek renk olan Sarıgül’ün sarısında buluştular. Bundan sonra da her boya için ayıracakları masrafa gerek yok, her tarafı sarıya boyamaları makbul sayılabilir.

New Sosyalİst Şakirtler

‘AK Parti %40 oy alırsa demokrasi dışı yollardan mücadele etmek gerekir’ diyen geçmişin hızlı sosyalistleri şimdinin ise New Sosyalist Şakirtleri için AK Parti’nin %40’ın üzerinde oy alması ise onlar için bulunmaz bir fırsat. Hünerlerini gösterebilecekleri bir diktatörlük rejimi sapasağlam ayakta duruyor. Hiç değilse bizim diktatörlük rejiminde bu tarz şantajların ve tehditlerin cezası suya yazı yazmaktan öteye gitmiyor.

Meydanlardaki kalabalığa ‘taşıma kalabalık’ demenizden ötürü de sizlerden özür bekleyenlerin sayısı da pek fazla değil. Mozambik’ten uçakla getirilen taşıma kalabalık gümrüğü geçmiş olsaydı belki de özgürlüğünüz elden gidebilir, twitlerinizi mikrodalga fırından atabilirdiniz. O nedenle yatıp kalkıp gördüğünüz kalabalığa dua edin.

Bu saatten sonra Kandil’den ‘Çözüm Süreci zora girdi’ tarzından bildiren duayen yazarlarınızdan başka sığınacağınız başka bir liman da yok. Bundan sonraki politikalarınızı sonsuza dek dönmüş olduğunuz laik camianızın içinden yapacaksınız. O nedenle tarihinde ilk defa başörtülü belediye başkanı seçilen Çumra’ya bakın. Laikliğinizin elden gittiğine dair kanıt da orada duruyor.

Pensilvanya Sendromu

Kupaları Pensilvanya’ya yollayan ardından Pensilvanya Sendromu yaşayan yazarınızın da olası bir AK Parti’nin kaybedişinde kazanacağı bol sıfırlı genel yayın yönetmenliği makamı da elden gitmiş oldu. Her ihtimale karşın twitlerin iki katına çıkarılması fetvasından sonra kendisinden birçok 140 karakter uzunluğunda cümleler okuyacağınız günler var önünüzde.

Barikat arası sandık molanızda anladınız mı bilmem ama asıl mesele aptal dediklerinizin de oyunu almakmış. Bunu aptal demeden alabilmekmiş. Beğenmediğiniz, yan yana durmaktan bile çekindiğiniz, aşağıladığınız, küçük gördüğünüz o ‘Hüloğ’ diyen insanlara seçim kaybetmek hazmedilesi zor bir süreç. Bunun içinde Başbakan’ın ruh durumuyla alakalı olarak gazelden çok deli yorumlarda bulunan Türk Tabipler Birliği’ne başvurabilirsiniz.

Senelerden bu yana yaptıklarınızla bir halkı gördüklerine dahi inanmayan bir duruma getirmenize rağmen o halktan görmediği, mesnetsiz iddialara karşılık soyut bir örgüte ve onun görünürdeki yansıması olan bir partiye oy vermesini istediniz. O halk da gördüğüne ve 12 senede gördüklerinden dolayı memnuniyet duyduğuna oyunu verdi. Ve sonuçta kaybettiniz.

Kaybedecekseniz bu halka kaybetmenizden daha onurlu ve daha itidalli başka bir durum yok. Kaybetmeyi kabullenecekseniz bu halka kaybetmeyi kabullenmelisiniz. Bu topraklarda yüzyıllardır yaşayan bu halk kaybetmeyi bilenlerin ve erdemlice kaybetmeyi kabul edenlerin yanında durmasını her daim bilir. Belki de bu ülkede bunu en fazla anlaması gereken ama en fazla da anlamayan siz olduğunuz için kaybettiniz ve gidişat odur ki kaybetmeye de devam edeceksiniz.

17 Aralık darbesi

Türkiye’yi ‘Oy Ver’ reklamında oynayanlardan sanmakla, işine geldiği ve mecbur olduğu için size destek veren yazarlarınızla gidecek pek fazla yolunuz, alacak da pek fazla mesafeniz yok. Pusulayı halktan başka bir yerde aradığınız da rotanızın karayı gösterdiği pek söylenemiyor ne yazık ki.

17 Aralık’tan bu yana insanların yatak odasına dahi burnunu sokan bir örgütün peşine takılarak canhıraş çalışmalarınız ve dünya kamuoyunda Twitter, YouTube üzerinden kamuoyu oluşturma çalışmanız 90’lık Mahmut Dede’nin siyasi analizlerinin bile çok altında kaldı. Mahmut Dede’nin beş dakikalık videosuna zaman ayırıp anlasaydınız şayet %30’a ulaşamayan oyunuza bu daha başlangıç demez, gençlerin ağzına jeneriklik klişe vermemiş olurdunuz.

Bu seçimin sadece Türkiye’de önemli olmamasını Üsküp’teki, Mısır’daki ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki kutlamalara bakarak anlamanız işten bile olmamalıydı. Tüm dünyanın gözünün bu seçimde olduğu, ABD Elçisi’nin dahi ‘Bir imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz’ derken kendinden emin konuştuğu bir seçimden galip çıkan Türkiye halkının zaferi Ortadoğu’daki Türkiye’nin rolünü de pekiştirdi. Bugün hala oralarda insanların elinde Erdoğan’ın fotoğraflarını görmeniz mümkün.

Bu sonucu bu ülkenin halkı sandıkta, Üsküp ve Mısır’da meydanlarda değerlendirmişken sizin değerlendirmeleriniz sandıkların %20’i açılmışken ‘Biz kazandık’ sözlerinden henüz öteye gidebilmiş değil. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar sandıklarınızın %100’ünün açılması ise tek temennimiz.

Bu zafer halkın

Gezi’de ötekileştirenlerin, 17 Aralık’ta iradesinin ırzına geçilmek istenen kesimlerin, barikatlarda, tapelerde konuşanların yerine meydanlarda konuşanların ve o meydanları dolduranların zaferidir 30 Mart. Bir halkın tekrardan sindirilmesine karşılık yazmış olduğu bir manifestodur. Aylardır toplumu ve kendisini dizayn etmek isteyenlere vermiş olduğu son okkalı cevaptır. İki Gezi arası bir sandık olmaz diyenlerin amansız kaybedişidir.

Muhtemelen bu sonuçtan sonra haklı zaferini elde etmiş bu halkın şimdi yahut gelecekte çocuklarına Remziye Hanım gibi ‘utanıyoruz’ feryat figanlarına gerek kalmadı. Çocuklarınız bugünleri sorduğunda ‘Ben sizin iradenize sahip çıktım, Türkiye’de belki de bu zamanlar seçim bile olmayabilirdi’ deme şansına sahipsiniz artık. O nedenle bu zafer sizin. Bu zafer halkın. Kimilerinin söylediklerine kulak asmadan bu sevincinizi alnınız açık bir şekilde yaşamakta en doğal hakkınız.

Yeni Şafak, 11.04.2014

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et