Dinî özgürlüklerde yine sınıfta kaldık

Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından her yıl Uluslararası Din Özgürlüğü Raporu yayınlanmakta ve dünya ülkeleri, din özgürlüğü uygulamaları açısından değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.

2009 raporunda ülkemiz, din özgürlüğünün gelişip güçlendiği bir yer olarak değerlendirilmemekte, ülkemizdeki din özgürlüğüyle bağdaşmayan politika ve uygulamalar dolayısıyla Türkiye, kaydedilmesi gereken ülkeler kategorisinde ele alınmaktadır.

Otoriter ve totaliter bir toplum projesi ve ideolojisine dönüşmemesi için laikliğin, din özgürlüğüne ve çoğulculuğa dayanması gerekmektedir. Din özgürlüğü ve çoğulculuğa dayalı bir laiklik anlayışı, ancak toplumsal farklılıkların barışçıl ve özgürlük içerisinde bir arada yaşamalarına imkân verebilir. Ancak ülkemizde laiklik, laisizm şeklinde bir ideolojik programa dönüşmüş olmasından dolayı güçlü bir din özgürlüğü ve çoğulculuk anlayışına dayanmamaktadır. Bundan dolayı laiklik, bir din özgürlüğü politikası olarak değil, din özgürlüğünü ortadan kaldırmayı hedefleyen ideolojik bir proje olarak anlaşılmaktadır. 2009 raporunda laikliği korumak adına din özgürlüğünden kolaylıkla vazgeçilebilmesi ciddi bir tehlike olarak zikredilmektedir.

Din özgürlüğünden soyutlanmış sadece hayalî bir modern toplum oluşturmanın ideolojisine indirgenmiş laisizmi laiklik olarak anlamak, yabancı uzmanlar için elbette çok zordur. Bundan da öte laikliği din özgürlüğünün karşıtı olarak konumlandırmayı anlamak çok daha zordur. Ülkemizdeki laiklik tartışmaları da işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Laikliği, din özgürlüğünü zayıflatan ve ortadan kaldıran bir anlayışla uygulamak, hiçbir şekilde özgürlük ve çoğulculuk değerleriyle bağdaşmamaktadır. Laiklik, din özgürlüğü olarak uygulandığı zaman topluma tahakküm etme arzusunun ürünü olan komplo belgeleri hazırlamanın meşruiyet gerekçesi de ortadan kalkacaktır.

Laisizm modeli, devlete dinî hayatı büyük ölçüde kontrol etme ve yönetme imkânı vermektedir. Devlet, Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere resmî din kurumları ile dinî hayatın hemen her alanına müdahale etmekte, devlet kontrolünün dışında sivil bir dinî toplumsal alanın gelişmesi ve örgütlenmesi çok zayıf olmaktadır. Rapor, dinî grupların değişik adlar altında vakıf ve dernekler şeklinde örgütlendiklerini ancak dinî kimlikleriyle örgütlenemediklerini ifade etmektedir. Sivil bir dini toplumsal hayat için devletin, dinî hayattan elini çekmesi ve dinî hayatın tamamen sivil ve çoğulcu bir şekilde oluşması gerekmektedir. Bu bağlamda, sivil dinî grupların örgütlenmelerinin önündeki engellerin kaldırılması, din özgürlüğünün gereğidir.

‘Laikliği koruma’ ve ‘aşırı İslamcılıkla mücadele’ adına sivil dinî hayatın özgürce örgütlenmesi zayıflatılmış ve din üzerindeki devlet kontrolü artırıldığı gibi, Hıristiyan, Yahudi, Bahai gibi Müslüman olmayan değişik toplum kesimlerinin de ciddi din özgürlüğü sorunlarıyla karşılaşmaya devam ettiği raporda ifade edilmektedir. Rapora göre, Türkiye’de sadece çoğunluk olan Müslümanların değil, azınlık olan dinî grupların da çok ciddi din özgürlüğü sorunları bulunmaktadır. Resmî laisizm uygulamasının hem Müslümanların hem gayrimüslimlerin din özgürlüğü sorunlarını çözmede başarısız olmasının arkasında devletçi ve güvenlik merkezli anlayışın bulunduğunu söylemekte yarar vardır.

Din özgürlüğüne dayanmayan resmî laisizm, bütün toplumsal gruplara karşı ayırımcıdır. Bugün Türkiye’de hâlâ kılık-kıyafetinden dolayı öğrenciler üniversite eğitimine devam edememektedirler. Raporda bu ayrımcılığa temas edilmektedir. Bu, önemli bir gelişmedir; çünkü ABD ve AB merkezli raporlarda çoğunlukla Sünnî-dindarların sorunlarına pek yer verilmez, Alevî ve gayrimüslim vatandaşlarımızın yaşadıkları mağduriyetler yer alırdı.

Zaman, 06.11.2009

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et