Tarihi okurken genelde resmî olarak yazılanları ve popüler olanları benimsemek insana kolaylık sağlıyor. Hem paydaşın çok oluyor hem de bizim gibi, tarihi, yaşanılanlardan çok kaleme alınanlar üzerinden ve yazılanlar dışında yazıp ve konuşmanın sınırlandığı ülkelerde başın çok ağrımamış oluyor.
Bu yazımda Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100. yılı münasebetiyle, tarihî bir okuma olarak Türkiye’deki -yapanlar ve taraftarlarının inkılap dedikleri- değişimlere dair nispeten az bilinen bir konudan söz etmek istiyorum.
23 Nisan 1920’yi Osmanlı’nın sonunun, Türkiye’nin ise kuruluşunun başlangıcı olarak ele alırsak eğer, o tarihten itibaren bu son ve kuruluş hikayesinden başlamak üzere birçok değişim ve dönüşümde karşımıza Mustafa Kemal çıkıyor. Evet ama kimisine göre bunlar -kelimenin sözlük anlamıyla- bir inkılaptı yani ilerlemeydi ve Mustafa Kemal olmasaydı olmazdık; kimilerine göre ise başımıza tüm bu problemleri açandı. Bu her iki okuma da her şeyden önce bir anlamda tarihi inkâr etmek olur. Çünkü tarih Mustafa Kemal ile başlamıyor. Cumhuriyet ve sonrasındaki değişimler bir fail olarak onun imzasını taşıyordu elbet, lakin fikrî arka planı yok sayamayız.
Türkiye’de bugün de hâlâ devam eden problemlerin başında bu tarih okuma konusu var. Çoğu Kemalist ve Mustafa Kemal’e toz kondurulamaz gözüyle bakanlarla, birilerine nefret ve kininden dolayı ona ve hatırasına sımsıkı sarılanlar, kimileri sırf birilerine inadından, çoğu ise yazılan tarihin hipnozu altında Türkiye’nin tarihini Mustafa Kemal ve onun yaptıklarıyla başlatıyor.
Size, anlatılan kısa bir hikâyeden söz etmek istiyorum:
“Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bir gün Mustafa Kemal meclis çalışmalarına katıldığında, dönemin mebuslarından Kılıçzâde Hakkı Bey’i gördüğünde ona ‘Devrimin kaçıncı maddesindeyiz Üstad?’ diye sormuş.”
Kimdir bu Kılıçzâde Hakkı Bey ve Mustafa Kemal neden kendisine “Üstad” diyor?
Kılıçzâde Hakkı Bey, Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’da yani topçu okulunda eğitimini tamamlamış ve sonrasında mesleğini farklı illerde icra etmiş. Dine karşı tutumundan ve o dönemde saraya karşı eleştirel tavrından dolayı emekliye sevk edilmiş. Dergilerde yazılar yayımlamaya başlamış. O dönemki fikrî tartışmalarda Garpçılığı ateşli şekilde savunmuş. Cumhuriyet kurulduktan sonra Mustafa Kemal’in isteği üzerine gazete çıkarmış ve yeni devletin ve yapılan değişimlerin sözcülüğünü ve savunuculuğunu yapmış. Daha sonra da Mustafa Kemal tarafından milletvekili yapılmış.
Mustafa Kemal’in kendisine “Üstad” diye hitap etmesinin altında ise, Kılıçzâde’nin 1913 yılında İttihat ve Terakki’nin kurucularından Abdullah Cevdet’in İctihad mecmuasında yayımlanan “Pek Uyanık Bir Uyku” adlı bir yazısı yatıyor. İttihatçıların önemli bir ismi olan Abdullah Cevdet tarafından yayımlanan İctihad, örgütün resmî yayın organı olmasa da tüm İttihatçıların ve elbette Mustafa Kemal’in de yakinen takip ettiği bir yayındı.
İctihad’da yayımlanan bu yazıyı önemli kılan ise Kılıçzâde’nin o dönemde Osmanlı’nın geleceğine dair tasavvurlarını kaleme almış olması. Genellikle Garpçıların bir nevi programı olarak kabul edilen bu yazıda Kılıçzâde, 18 maddede adeta bir yapılacaklar listesi hazırlamıştı. Bu maddeler çok kısaca şöyle sıralanabilir:
1 – Şehzadelerin mektepleri zencilerin ve hadımların ahmakça telkinlerinden kurtarılacak.
2 – Binaların kemerlerine “Ya Hafız” levhasının altına bir de bir sigorta şirketinin levhası asılacak. Osmanlı’daki her Müslüman, İslam’ın şartı kaçtır diye sorulduğunda “altı” diyecek ve malum beşi sayıldıktan sonra “altıncısı bir tüfek, bin fişek, taze ve üç gün idare edecek bir torba ekmek” diyecek.
3 – Fes toptan def edilip yeni bir millî serpuş kabul olunacak.
4 – Kadınlar diledikleri tarz ve biçimde giyebilecek.
5 – Kızlar tahsilleri ve bekarlıkları döneminde beğenilen bir adet olan tesettüre asla girmeyecek ve görücülük usulü kaldırılacak ve kızlar dilediği erkekle görüşebilecek. Bu sayede hane dirliksizliği kalkacak.
6 – Tembellik ve işsizlik kaynağı olan tekkeler ve zaviyeler kapatılacak.
7 – Medreseler ilga edilecek ve “Collège de France” ve “École Polytechnique” tarzında okullar açılacak. Sarık sarmak ve cübbe giymek sadece ulema soyundan gelenlere serbest olacak. Yine sadece hakiki alim olanlar sarık takabilecekler onun dışında ahalinin taktığı sarık tarzındaki paçavralar yasaklanacak. Sadece lise mezunu olanlar resmî kayıtlı olmak şartıyla sakal bırakabilecekler.
8 – Evliyalara adaklar kesilmeyecek. Bu gibi okuyucular, üfürükçüler cezalandırılacak.
9 – Belediyeler yeme, içme ve temizlik konusunda dikkat edecek ve faydalı işler istese de istemese de ahaliye öğretilecek.
10 – “Hürriyet ve İtilaf” ve “İttihat ve Terakki” gibi mevcut cemiyetler hükümet işleriyle uğraşmayıp donanma, millî müdafa, sağlık gibi konularla iştigal olacak. Artık bakanlıklara cahil hamiyetliler değil alim ve vakıf vatanperverler gelecek.
11 – Ahalinin İslamiyet ile ilgili aykırı bazı düşünce ve inançları düzenlenecek.
12 – Kur’an-ı Kerim ile birlikte sahih hadisler Türkçe’ye tercüme edilecek ve hutbeler Türkçe olarak ve asrın ihtiyacına göre irad edilecek.
13 – Ordu ve donanmada artık resmî olarak el alna götürülerek selamlaşma yapılacak. Ve orduda her gün traş olunacak.
14 – Mezheplerin söz sahipleri anlaşıp akdederek tamamıyla yeni bir mezhep kabul edilecek ve İslam halifesi tarafından ilan edilecek. Böylece Müslümanlar arasındaki mezhep ayrılıklarına son verilecek. Bu yeni mezhebin koyacağı yeni hükümler ile Müslümanlar ekonomik ve toplumsal olarak ilerleyebilecek.
15 – Osmanlı lisanı kendine has bir gramer ve kelime yapısına sahip olacak. Osmanlıca öğrenmek için hiç kimse Osmanlıca’nın ihtiyacından fazla Arabî ve Farisî tahsile mecbur kalmayacak. Osmanlıca dilinde farklı dillerden alınan ne kadar kelime ve kaide varsa Osmanlıca’ya mâl edilecek ve ona uygun hâle getirilecek.
16 – Osmanlılar hükümetten hiçbir şey beklemeyecekler. Yollarını, köprülerini, limanlarını, kanallarını, vapurlarını, fabrikalarını kendi teşebbüs ve faaliyetleri ile yapacaklar.
17 – Ramazan aylarında ve diğer mübarek günlerde camilerde vaizler tarafından halka verilen vaaz ve nasihatlerde vaizler artık halkın lisanından konuşacak. Alışkanlıkları olduğu gibi halkı diledikleri gibi cennete ve cehenneme atmayacakları gibi halka adap, akıllıca kazançtan, öteki ile kardeşlik ve muhabbetten bahsedecek.
18 – Senelerdir ilan edilen fakat kimseye duyuramadığımız, vadedilen kanunî düzenlemeler zamanın ihtiyaçlarına göre temin edilecek.
Kılıçzâde’nin on sayfalık bir yazıda detaylı bir şekilde önerdiği değişiklikler kısaca bu şekilde. Dikkat ederseniz bunların önemli bir kısmı, on yıl sonra kurulacak olan cumhuriyette Mustafa Kemal tarafından sırayla hayata geçirilecek. İşte bu nedenle Kılıçzâde için on yıl önceden cumhuriyetin taslağını oluşturduğu söylenir. Bu nedenle Mustafa Kemal’in Kılıçzâde’ye “Üstad” diye hitap ettiği söylenir.
Mustafa Kemal tüm bu “inkılapları” yaparken Kılıçzâde’nin önerilerinin ne kadarını dikkate aldığı tam bilinmiyor. Zira bu yönde açık bir beyanına rastlanmış değil. En azından ben rastlamadım. Fakat belirtmem gerekiyor ki bu konuşmanın geçip geçmediği çok da önemli değil. Zira burada anlamamız gereken, “Efendiler yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz” şeklinde öncesiz bir tarih anlayışını artık bir kenara bırakmak. Bahsi geçen bu konuşma olmasa da Kılıçzâde’nin İctihad’da yazdıkları orada duruyor. Yani ortada cumhuriyet yokken yapılacaklara dair fikirler var. Ki zaten özellikle Osmanlı’nın son dönemi “devleti nasıl kurtarabiliriz?” sorusuna cevap aramakla geçmiş. Bir Garpçı olan Mustafa Kemal de Garpçıların tartışmaları ve görüşleri doğrultusunda hareket etmiş. Nasıl ki tarihin sonu, ideolojilerin sonu gibi çeşitli “soncu” teoriler hayatın akışına uymuyorsa tarihin başlangıcı ve öncesizlik de mugalatadan ibarettir.