Devletin cemaati, cemaatin devleti

Türkiye’de dini cemaatler ile devlet arasındaki ilişki her zaman siyasetin önemli başlıklarından biri olageldi. Bu konu uzunca bir süre resmi laikçiliğe sıkıştı; tartışmalara İslâm alerjisi ve şeriat fobisi biçim verdi.

Kemalist-laikçi aşırılığın haksız-hukuksuz edimleri, “her aşırılık kendi karşıtına hizmet eder” yargısını doğrularcasına, Gülen Cemaati’nin görünenin altında gizli-yasadışı bir örgütlenmeye dönüşmesine ve devlete sinsice yerleşmek için her türlü aracı kullanmasına zemin ve gerekçe sundu.

Kemalistler dindarların namaz kılıp kılmadığını öğrenmek için pantolon dizlerini kontrol ederken, her kılığa girebilen, her yere sızabilen ve her şeyi yapabilen bir örgüt burunlarının dibinde ama buz tabakasının altında büyüdü.

2007’den sonra ittifakın bir parçası olan Cemaat, AK Parti’ye verdiği destek karşılığında hem devletin her kritik noktasını kontrol edebilir oldu, hem de iktidara yaslanarak ekonomi, medya, sağlık ve eğitim alanlarında rakipsiz bir “tekel” haline geldi.

AK Parti’yi Cemaat’le ittifak yaptığı için eleştirenler haksız, çünkü Kemalist vesayetin saldırıları karşısında bilhassa “devlette maharetli” bir müttefike hayır demesi kolay değildi. Lâkin AK Parti’nin hatâsı, Cemaatin bu mücadeleyi “ötekilerin” hakkını-hukukunu ihlal ederek yürütmesine göz yumması ve çanak tutması oldu. O dönemde Gülencilerin yaptığı hukuksuzlukların siyasi sorumluluğu AK Parti’nindir.

İktidar Gülen Cemaati’ni önce hükümetin, sonra devletin ayrıcalıklı ve gözde cemaati haline getirdi. Devlete/iktidara hizmet ettiği, devletin bir aparatı olduğu varsayıldı; diğer cemaatler ve diğer toplum kesimler karşısında muazzam bir pozitif ayrımcılık gördü. Gülen Cemaati devletin cemaati sanılırken, devletin neredeyse Cemaatin eline geçtiği görüldü.

Hem 17/25 Aralık hem 15 Temmuz, Cemaatin kendi mülkü saydığı devletten “vefa bilmez ve haddini aşan bakıcısını” tahliye etme girişimiydi. Kendisini devletin cemaati değil, devleti kendisinin gören bir dini topluluk, nihayetinde silâhlı bir terör örgütüne dönüştü.

Bugünlerde cemaatler ile devlet arasındaki ilişkiler, yeni FETÖ tecrübesi ile eski Kemalist laikçilik tecrübesi arasında gidip gelen bir psikolojiyle ve yanlış bir perspektiften tartışılıyor. Ya FETÖ gibi “yoldan çıkıp” devleti ele geçirme riskleri veya FETÖ gerekçe gösterilerek cemaat düşmanlığı yapılması kaygıları öne çıkarılıyor.

Bu bağlamda, farklı kesimlerin farklı saiklerle de olsa, nihayetinde cemaatlerin “devletleştirilmesi” gibi bir sonucu üretmeye uygun çözümler sunduğunu görüyoruz.

Bu çözümler cemaatleri bağımsız sivil yapılar yerine devletin cemaatleri yapacak veya devleti bir veya birkaç cemaatin oyun alanı haline getirecek türden. Her ikisinin birlikte olması, yani bir veya birkaç cemaatin devlette güçlenmesi, devlet tarafından kontrol edilen diğer cemaatlerin ise hem tek tipleştirme hem baskın cemaatlerle rekabet edememe sonucu güdükleşmesi de pekâlâ mümkün.

Bu konuyu hem ahlâken doğru hem siyaseten geçerli (işleyebilir) ilkeler üzerinden ele almak mümkündür ve aslında herkes de bunların neler olduğunu bilir. Ancak, derdi âdil bir çerçevede birlikte yaşamak olmayanların, dini bir cemaatin bir terör örgütüne dönüşümünde önce negatif sonra pozitif “devlet ayrımcılığı”nın rolünü teslim edebilmeleri olası değil.

Bu mesele iki ilkeye uyarak doğru bir çözüme kavuşturulabilir.

* Devlet/iktidar özgürlük ilkesine uygun hareket edecek: cemaatlerin — yasaları çiğnemedikleri sürece — serbestçe örgütlenmeleri ve eylemde bulunmalarına izin verecek. İster “doğru din” adına, ister “devleti korumak” adına, cemaatlerin doğası ve yapısını bozacak, dinamiğini ve çeşitliliğini baskılayacak, onları serbestçe hareket etmekten alıkoyacak veya devletin organik uzantısı haline getirecek (ya da tersi  bir sonuç üretecek) düzenleme ve girişimlerde bulunmayacak.

* Devlet/iktidar eşitlik ilkesine uygun hareket edecek: kamu makamları ile kamu kaynaklarını liyakate, hak edişe, kamu yararına ve hukuka aykırı ve belli bir cemaati kayıracak şekilde dağıtmayacak. Aynı şekilde, icra gücünü belli bir cemaati/cemaatleri cezalandıracak ve dışlayacak şekilde de kullanmayacak.

Ancak şimdiki durum itibariyle ülkede demokratik-hukuki bir kurumsallaşma yeterince güçlü olmadığı için, AK Partiyi/hükümeti desteklemeleri ve onun için çalışmaları karşılığında kayrılmaları ve bu suretle devlet içinde önemli güç odakları haline gelmeleri yüksek bir olasılıktır. FETÖ çapında değilse de belli bir güce kavuşmaları, bu gücü kendi lehlerine kullanmaları ve politikacıları özel çıkarları doğrultusunda “pazarlığa” mecbur bırakmaları  şaşırtıcı olmaz.

Burada, cemaatler ile politikacılar arasındaki “pazarlığın,” farklı toplum kesimlerinin — bu örnekte cemaatlerin — talepleri doğrultusundaki (ve demokratik sürecin olağan bir parçası olan) oy-destek “pazarlığı”ndan apayrı olduğu unutulmamalıdır.

Bunlardan ikincisi, siyasi aktörler arasında, demokratik taleplerin oluşturulması ve yukarıya taşınmasını içeren sivil-siyasi bir ilişkidir. İlki ise kamu gücü ve imkânlarını böyle bir demokratik yetkilendirme olmadan pazarlık masasına yatırmak, bir nevi kamu gücüyle şantaj yapmak demektir.

Diğer taraftan, devletin cemaatleri katı bir düzenleme yoluyla kontrol altında tutma girişimi din ve örgütlenme özgürlüklerinin ihlâli anlamına gelir. Devletin bu tür bir düzenleme girişimi tek tip bir “doğru din” anlayışını dayatacak türde olursa din özgürlüğü, bütün cemaatleri tek tip ve/ya aşırı külfetli bir örgütlenmeye zorlarsa örgütlenme özgürlüğü  bakımından sorun yaratır.

Ülkede devletten bağımsız ve güçlü bir ekonomik ve sivil alan olmadığı için, cemaatlerin bu şekilde kontrol altına alınmaya çalışılması bir taraftan devletçe kayırılan bir kaç cemaatin devleşmesine, diğer taraftan bunun dışında kalmak isteyen cemaatlerin kendilerini korumak için yeraltına inerek iyice görünmez ve denetlenemez bir hale gelmelerine yol açar.

Cemaatleri devlet eliyle zaptürapt altına almaya çalışmak yerine adalet sistemini güçlendirmek; cezai veya malî suç işlediklerinde kayırmak, üstünü örtmek, görmezden gelmek veya savsaklamak yerine lâyıkıyla işlem yapmak yeterlidir.

Keşke devlete tanrı muamelesi yapmaktan biraz olsun vazgeçilebilse!

Serbestiyet, 19.09.2017

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et