Geçenlerde ilginç bir haber gözüme çarptı. Akçakoca’da yaşanan sel felaketinde bir genç kız tüm çeyizini kaybetmiş. Bunu sosyal medyadan duyurmuş. Televizyonların ilgisini de çeken olay haber yapılmış. İşiten Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli devreye girmiş ve yine haberlerde söylendiğine göre genç kıza “sahip çıkmış”. İzlediğim haberde Bakan genç kız ile görüntülü olarak telefonda görüşmekte, devletin kendisine sahip çıkacağını ve tüm çeyizin satın alınması için talimat verdiğini söylemekteydi.
Genç kızın yaşadığı olay gerçekten üzücü. Bunda kimsenin farklı düşüneceğini sanmam. Gelenek gittikçe zayıflıyor olsa da çeyiz evlenmeye hazırlanan genç kızlar için hem maddî hem manevî öneme ve değer sahip. O yüzden biz erkeklerin anlaması zor olsa bile selde çeyiz kaybı kötü ve bu çeyizin bir şekilde yerine konması şart.
Ya Tarım Bakanı’nın tavrına ve davranışına ne demek gerekir? Eminim birçok insan bu davranışı takdir edecek ve hatta “helâl olsun bakana” diyecektir. Nitekim bu tür üzücü olaylar vuku buluyor ve “devletimiz” zaman zaman zarar gören insanlara “sahip çıkıyor”. Tüm toplum bundan memnun oluyor ve öyle olması gerektiğini söylüyor. Ben aynı fikirde değilim. Bu davranışın yanlış ve belki şaşıracaksınız ama toplumsal hayata zarar verici olduğunu düşünüyorum.
İnsanlar zaman zaman hayatlarında beklenmedik maddî kayıplara yol açan olaylarla karşılaşıyor ve bu kayıpları en azından hemen telafi edebilecek durumda olmayabiliyor. Bu gibi durumlarda ne yapılması lazım? Çoğu okuyucu belediye veya devlet devreye girmeli ve mağduriyetleri ve kayıpları gidermeli diyecektir. Oysa kamu kurumlarının ve otoritelerinin bu tür olaylarda ya hiç devreye girmemesi veya en son girmesi en doğru olanıdır.
İzah etmeye çalışayım. Söz konusu genç kızın aldığı darbe ve duyduğu üzüntü tartışılmaz. Yani bu kızın yardıma ihtiyacı var. Ama bu yardımı yapması gereken en başta ailesi, akrabaları, arkadaşları, tanıdıkları ve aynı mahallede oturan kimselerdir. Ailesi ve yakın akrabaları gerekeni yapabilir. Bu olmuyorsa, olamıyorsa, mesela mahalleli kadınlar biraraya gelerek örülüp dikilecek şeyleri örüp dikebilir. Bir yardım kampanyası açarak para toplayıp alınması gereken şeyler alınabilir. Veya varlıklı bir insan bu işleri üstlenebilir. O da olmuyorsa bir vakıf devreye girebilir.
Merkezî otoritenin doğrudan devreye girmesi bu tür sivil inisiyatiflerin önünü keser. Kötü örnek olur. Yaygınlaşır. İnsanlar karşılaştıkları her sıkıntı için kamu otoritelerine bakmaya başlarlar. Mesela Tarım bakanı herkes için aynı şeyi yapamayacağından bakanlık insanlar arasında negatif ve pozitif ayrımcılık yapmış olur.
Meselenin başka boyutları da var. Bakanlığın bütçe harcama kalemleri arasında böyle bir kalem var mı? Yoksa çeyiz için para nasıl harcanacak? Varsa bunun kriterleri belli mi? Bu kriterlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini kim takip edecek? Çünkü bu durumda Tarım Bakanlığı başkasının parasını başkası için harcamış oluyor ve bu tür harcamaların açık ve uyulup uyulmadıkları denetlenebilir kurallara bağlanması icap eder.
İnsanların ve kurumların iyi niyetli davranışlarının her zaman iyi sonuçlar vermesi söz konusu olmayabiliyor. Bu olayda olduğu gibi. Bu yüzden, kamu otoriteleri ve kurumları iyi niyetle de ola sivil toplumu tahrip edebilecek, sivil inisiyatifleri engelleyebilecek ve devletçiliği besleyebilecek bu tür davranışlara girişmemeli. Toplumu kendi hâline bırakmalı…