Pek çok kişi, CHP’nin ikinci adamı Onur Öymen’in “Dersim’de de analar ağladı, iyi oldu” gibisinden bir lakırdı edivermesine şaşırdı. Ben ise daha çok şaşıranlara şaşırdım.
Bugüne kadar ne sanıyorlardı ki zaten CHP’yi?
Dersim katliamını zaten dönemin CHP hükümeti yapmamış mıydı? Serbest seçimle değil, rakiplerini yok ederek iktidara gelmiş, yani hiç bir demokratik meşruiyeti olmayan o “Tek Parti” hükümeti…
Bugünün CHP’si, zaten o “has” CHP’nin mirasına tüm gücüyle sahip çıkmıyor mu? “Yahu, biraz sosyal demokratmış gibi yapsanız bari” diyenlere, “yok, biz genlerimizi değiştirmeyiz” demiyor mu?
İşte o genlerde Dersim gibi daha nice “kirli çamaşır” var. Adına havaalanı dikmekte nedense hiçbir beis görmediğimiz “ilk Türk kadın savaş pilotu” Sabiha Gökçen’in sivil halkın üzerine boca ettiği bombalar var. İstiklal Mahkemeleri’nde suçsuz yere asılan yüzlerce “rejim muhalifi” var. Varlık Vergisi’yle malları gasp edilen, çalışma kamplarında süründürülen gayrımüslimler var.
Daha neler var, neler. Mesela Şapka Devrimi’nde kaç kişinin öldürüldüğünü biliyor musunuz? “Şapka giymeyiz” diye tepki gösteren halkın üzerine Erzurum’da ateş açıldığından, aynı sebeple Rize’de başlayan olaylar üzerine şehrin savaş gemisiyle bombalandığından haberiniz var mı?
İşin doğrusu şu: Resmi tarihin bize toz-pembe gösterdiği “Tek Parti” dönemi, gerçekte sadece bazı vatandaşlar için toz-pembe, diğerleri için epey karanlık. İlk grup, Kemalist Cumhuriyet’in nimetlerinden faydalanmış kesimlerden oluşuyor. İkide bir “Cumhuriyet’in kazanımlarından ödün verilemez” diye Anıtkabir yolunu aşındırmaları, bu yüzden. Evet, Kemalist Cumhuriyet onlara epey bir “kazanım” getirmiş, bu besbelli. Ama ne yazık ki başkalarına “kazanım” filan değil, kayıp, aşağılanma, eziyet, ve hatta ölüm getirmiş.
İşin en çirkin tarafı, kendi “kazanımları”na sevinip duran kesimlerin, diğerlerinin acısına karşı çoğu kez en ufak bir saygı göstermeyişi. Geçen yıl AK Parti milletvekili Dengir Mehmet Mir Fırat bir yabancı gazeteye “dindar kesim Tek Parti döneminde travma yaşadı” dedi diye küplere binmişler, “ne travması ulan” diye hep bir ağızdan köpürmüşlerdi.
Şimdi bakalım binlerce insanın katliamdan geçirildiği Dersim’e ne diyecekler. “Cumhuriyet’in Dersim kazanımı” hikayesi mi anlatacaklar bize?
Ben bu zihniyetin çok ibretlik bir örneğiyle iki yıl önce Washington’da katıldığım bir panelde karşılaşmıştım. Öteki konuşmacı, “Cumhuriyet ile iç düşmanları arasında daimi bir çatışma vardır” dedikten sonra eklemişti: “Ben elbette Cumhuriyet tarafındayım, çünkü beni o yetiştirdi, burslar verip yabancı okullarda okuttu.”
Yani, “Cumhuriyet beni besledi. Bana ne başkasına zulmettiyse!”
Tabii bu “Cumhuriyet”e gökten zembille para inmediğini, kayırdığı kesimlere aktardığı paraların aslından herkesin cebinden çıkan vergiler ve herkese ait “kamu kaynakları”ndan oluştuğunu da hatırlamak lazım.
İşte bugün hala bu “kazanımlı vatandaşlar” ile “ötekiler” arasındaki gerilimin sancılarını yaşıyoruz. İhtiyacımız olan şey ise diyalog ve empati. “Ötekiler”in bir intikam duygusu içinde “rövanş” istemeleri elbette çok yanlış olur. Ama “kazanımlı vatandaşlar”ın da artık biraz edep ve saygı göstermesinin vakti çoktan geldi.
Bunu başaramayanlar, yani Onur Öymen gibiler, en azından istifa edip kenara çekilmeliler.
Çünkü saygısızlığın neresinden dönülse kârdır.
Star, 18.11.2009