Demokrasinin cumhuriyetçi ve liberal olmak üzere iki ana kavranışı söz konusudur. Bu ikisinden hangisinin benimsendiği bir ülkedeki cari demokrasinin yapısı ve niteliğini ciddi derece belirleyecek bir fark yaratır.
Günümüz demokratik rejimlerinde esasen biri veya diğeri baskın durumdadır. Kaba bir genelleme ile Fransa’nın başını çektiği Kıta Avrupası’nın cumhuriyetçi geleneği benimsediğini, Anglo-Amerika hattının ise liberal geleneği benimsediğinisöyleyebiliriz.
Müzakereci ve radikal demokrasi gibi yeni demokrasi anlayışları da bu iki ana anlayışın eleştirisi veya referans alınması ile şekillenmektedir. Bu sebepten demokrasi tartışmalarının daha sağlıklı yürütülebilmesi bakımından bu iki ana anlayışın neyi içerdiği ve neyi önerdiğinin iyi anlaşılması lazım gelir.
Cumhuriyetçi gelenek ile liberal gelenek arasında farklılaşan kavram ve yaklaşımlar üzerinden giderek ve bu yazıda cumhuriyetçi geleneği ele alarak bir başlangıç yapabiliriz.
İlk olarak, cumhuriyetçi gelenek özgürlük anlayışı bakımından liberal gelenekten ayrılır. Bu anlayışta kişinin özgürlüğü kamusal hayatın içinde olması ve aktif olarak siyasete katılması ile tanımlanır. Siyasetin kendisi özgürleştirici bir edim olarak tanımlanır. Siyasete katılım bir yurttaşı özgürleştiren sivil bir erdemdir.
Bu bakışın arkasında, kişinin ancak siyaset yoluyla ait olduğu toplumu ve dolayısıyla kendisi için geçerli olacak düzeni belirleyebilecek olduğu kabulü vardır. Buna göre vatandaşların özgürlüğü siyasete katılma konusunda sahip oldukları fırsat ve imkânlarla doğru orantılı olarak artar veya azalır. Bu yüzden özel alandaki eylemler, kamusal alandaki eylemlerle kıyaslandığında sıradan veya daha düşük eylemler olarak görülürler.
ikinci olarak cumhuriyetçi gelenekteki eşitlik anlayışı liberal gelenekten iki bakımdan farklıdır. İlk olarak bir cumhuriyetin, vatandaşları arasında ekonomik bakımdan büyük uçurumların oluşmasına izin vermemesi gerektiği düşünülür. Ekonomik bakımdan avantajlıların gelirleriyle dezavantajlıların durumlarının iyileştirilmesi veya kişi veya şirketlerin yüksek kar ve kazançlarının yüksek vergileme ile sınırlandırılması gibi yöntemlerle “gelir adaletsizliği” giderilmeye çalışılır.
Eşitlikle ilgili ikinci boyut siyasi sistemin toplumdaki farklılıklara nasıl yaklaşacağı ile ilgilidir. Cumhuriyetçi gelenek vatandaşlar arasında etnik, dinsel, dilsel veya başka sebeplerle ayrımcılığın önüne geçmenin (veya tarafsızlığı sağlamanın) yolunu herkesin kamusal alana çıktığı anda adeta bir tür vatandaşlık “forması” giymesindegörür. Bu “üniform” soyut forma ile bütün farklılıkların üstü kapatılır, farklılıklara sahip bireyler vatandaşhaline dönüştürülerek benzer/eşit kılınmaya çalışılır. Bunu sağlamak için örneğin okullarda dinsel ve siyasi semboller yasaklanır.
Üçüncü olarak, cumhuriyetçi demokrasi anlayışında liberal demokrasi anlayışından farklı olarak kişiler bir toplumun üyesi bireyler olarak değil, bir siyasi toplumun parçası olan vatandaşlar olarak görülürler. Kişiler siyasi toplumdan önce de hak sahibi bireyler değil, ancak “adı belli” bir siyasi toplumun üyesi olmakla elde ettikleri bir takım hak ve yükümlülükleri olan vatandaşlardır. Dolayısıyla bir devletin vatandaşlığına girmek öyle kolay ve basit bir olay değildir. Sizden o ülkenin ortak ülküsüne bağlılık, topluma uyum ve ülkenin çıkarlarını gözetmeniz talep edilir.
Dördüncü olarak, cumhuriyetçi demokrasi anlayışı için tanımlayıcı kavramlardan biri ortak çıkardır. Vatandaşlar siyaseti kendi çıkarlarını takip etmek için yapmazlar. Siyaseti diğerleriyle kendi taleplerini elde etmek için müzakere veya pazarlık süreci olarak görmezler. Bir vatandaşın siyasi ediminin ana gayesi kendi çıkarlarını takip etmek değil, bütün toplumun iyiliğini temin edecek olan ortak çıkarı takip etmek veya ortak-kamusal akla ulaşmaktır. Tabi bütün bu yüklemleri “–meli” veya “-mesi gerekir” şeklinde anlamak lazım. Kişisel çıkarları uğruna siyaset yapan kişiler sivil erdemden nasibini almamış düşük ahlaklı veya gelişmemiş kişiler olarak görülürler.
Beşinci olarak cumhuriyetçi gelenek toplum anlayışı bakımından liberal gelenekten ayrılır. Cumhuriyetçi anlayışta toplum içinde birbirinden farklı değer ve çıkarlara sahip, dolayısıyla birbirleriyle çatışma ve çekişme içinde olabilecek bir çeşitlilik ve çoğulluk içinde kavranmaz. Toplum ortak bir ülküye sahip, ortak çıkarları olan ve birbirine benzeyen homojen bir yapı olarak görülür. Kısmen aşırı bir yorum olarak görülse bile, cumhuriyetçilerintoplumu, onu oluşturan birey ve gruplardan bağımsız, onların üstünde, kollektif bir yapı ve irade olarak görme eğiliminde oldukları söylenebilir.
Altıncı olarak cumhuriyetçi gelenekte devletliberal gelenekten farklı olarak, bireylerin ve yönetilenlerin dışında ve/veya karşısında ve temkinli yaklaşılması gereken bir yapı olarak görülmez. Siyasi katılıma yüklenen anlam sebebiyle devlet ve siyasi toplum çoğunlukla aynı veya bir olarak görülür. Devlet iktidarının, vatandaşların siyaset yoluyla ve vatandaş olarak edimleri ve kullanacakları iradeler yoluyla şekillendiği veya şekillenmesi gerektiği düşünülür.
Bu durumda işler iyi gitmiyorsa veya aksayan bir şeyler varsa bu devlet iktidarının bizzat kendisinden değil, suistimal veya kötü yönetimdenkaynaklanır. Dolayısıyla iyi yöneticiler/politikacılar veya doğru politikalarla her şey yoluna girecektir. Devletin “sahibinin” vatandaşlar olduğu fikri sebebiyle devletin toplumdaki bütün meselelerde aktif bir sorumluluk sahibi olduğu ve her probleme çözüm bulması gerektiği fikri yaygındır. Ortak iyiyi elde etmek için sivil toplumun her alanına müdahil bir devlet kavrayışı mevcuttur.
Bu özellikler dikkate alındığında, cumhuriyetçi demokrasi anlayışının “sağlıklı” şekilde uygulamaya geçirilebileceği bir ülkeye dair bir takım nitelikler belirmektedir.
İlk olarak cumhuriyetçi demokrasinin uygulanacağı ülkeler nüfus ve coğrafi olarak küçük ülkeler olmalıdır. Cumhuriyetçi anlayış, imparatorluklar veya büyük ülkelere değil, daha ziyade kent devletleri veya “butik devletlere” uygun görünmektedir.
İkinci olarak, kesinlikle heterojen veya kozmopolit toplumlara uygun değildir. Onun yerine mümkün olduğunca homojen ve otantik toplumlar için uygundur.
Üçüncü olarak, doğal kaynakları kıt, zorlayıcı siyasi, coğrafi veya iklim özellikleri olan bölgelerde kurulmuş ülkeler için uygun durmuyor. Onun yerine daha stabil, konforlu ve göreli zengin bölgelerde bulunan ülkeler için daha uygun duruyor.
Ve en son olarak, cumhuriyetçi demokrasi, demokrasinin temsili modelinden ziyade, doğrudan veya yarı doğrudan modellerine uyar şekilde kavramlaştırılmıştır.
En son olarak, zannedildiğinin aksine (ki yönetim modeli olarak tanımlanır) aslında cumhuriyetçilik esnek ve gevşek bir tür ideolojidir.
15.07.2015, Yeni Söz