Geçtiğimiz haftasonu Mardin’de, Mardin Artuklu Üniversitesi ve sivil bir kuruluş olan Risale Akademi’nin işbirliği ile Mardin Artuklu Üniversitesi’nde son derece hararetli geçen bir sempozyum gerçekleştirildi. “İman ve Hürriyet” başlıklı toplantıdaki oturumlarda kulluk ve hürriyet ilişkisi, akıl/Vahiy perspektifinden iman ve hürriyet ilişkisi, İslam dünyasındaki hürriyet arayışları ile sosyal gelişimde hürriyet meseleleri farklı uzmanlık dallarından akademisyenler ve davetli konuşmacılar tarafından ilmi şekilde ele alındı. Yoğun katılımla birlikte geçen hararetli tartışmalarda hem sunumlarda hem de katılımcıların soru ve katkılarıyla salondaki fikir çeşitliliği adeta Mardin’in sosyal yapısını yansıtıyordu. Mardin Süryani Kiliseleri ruhanisi Gabriel Akyüz’ün de bir konuşma yaptığı kongrede mesele yalnızca İslami bir bakış açısıyla değil, aynı zamanda farklı bir dinin, Hıristiyanlık’ın bakış açısından da ele alınmış oldu.
Tamamen sivil bir girişim olan Risale Akademi’nin kurucu üyesi Dr. İsmail Benek “Risale Akademi olarak, akademik zeminde risalelerin müzakeresini arzu etmekteyiz. Mardin’de başlayan ve yüz yirmi iki yıl önceye dayanan bir iman ve hürriyet ilişkisinin günümüze dek süren aksiyonu olarak Said Nursi’yi görmekteyiz. Risaleler kurucu metin olarak Türkiye’nin pek çok problemine eksen teşkil etmektedir. Bu bağlamda sivil topum düzleminde hürriyetlerin ve hürriyete dair taleplerin imanla taçlanması ve tahkim edilmesi gerekiyor” dedi.
Son dönem paralel devlet hadisesini de hatırlattığımda Benek kesin olarak “sivil” kalmaya özen gösterirken, meşru iktidarın yanında durduklarını ve daha fazla akademik etkinlik yapmak istediklerini ve maddi güçlüklerle bu çalışmaları gerçekleştirdiklerini beyan ederken, sempozyumla bu çabaya değecek bir ortam yarattıklarını söylemeliyim. Muhafazakâr kesim aynı Allah’a inanmalarına rağmen kesinlikle tek boyutlu bir kitle değil ve içinde pek çok farklı görüş barındırıyor. Kendi içlerinde pek çok tartışma yapıyorlar ve böyle bir toplantının özellikle seçimlerin hemen öncesinde çözüm sürecinin barış ortamında Mardin’de gerçekleştirilmesi son derece önem arz ediyor. Bir cemaatin siyasi iktidar peşine düşemeyeceğinin ve siyasi iktidar uğruna hiçbir şekilde maneviyatı kaybetmemesi gerektiğinin dile getirildiği oturumlarda son dönemde Bediüzzaman’ın metinlerinde yapılan tahrifattan, son yaşanan politik hadiselerin insanların kalbinde yarattığı tahribata kadar herşey tartışıldı, konuşuldu.
Mütedeyyin kesimdeki canlı tartışmalar Adnan Menderes’in idamından bu yana AK Parti’yi de iktidara taşıyan toplumsal hareketin ve değişim isteğinin daha uzun süre canlı kalacağının işareti gibi görünüyor. Toplumsal dinamikler fikir hareketlerine bağlıdır ve yalnızca fikirlerin çarpıştığı yerden bir ateş çıkar, yenilik böyle gerçekleşir. Kendi içine kapanmak ve aynı amentüleri tekrarlayıp durmak dinamizmi yok ederek durgunlaşmaya, düşüncede ve aksiyonda tutuculuğa götürür.
Mardin’in ilk bakışta göze çarpan en önemli özelliğinden de bahsetmeliyim. Bir Batılı olarak karşılaştığım samimiyet, misafirperverlik ve hoşgörü beni çok fazla etkiledi diyebilirim. Farklı kültürel kimliklerden ve kodlardan, farklı dinlerden gelen insanlar olarak büyük bir sofrada buluştuk. Mardin’in Kızıltepe ilçesinde akşam kendi gönül sofrasıyla birleştirdiği geleneksel bir sofrayı sempozyum katılımcılarına sunarak yemek veren Mardin’in önde gelen işadamlarından Mehmet Emin Değer beyefendiye en içten teşekkürler. Bu güzel sofra Mardin’in Türkiye’deki barışı ve çözümü arzulayan halklarını da temsil ediyordu. Henüz kaybetmediğimiz ama modernleşme süreciyle hızla yok olan geleneksel bağlarımızı, içten misafirperverlik ve gönüldaşlığımızı da temsil ediyor. Sahi bunlar hızla modernleşen ve modernleşmesiyle övünen Batı’da gerçekten hala var mı? Batı metropollerimizde böylesine otantik bir yemeğe iştirak etme şansımız artık var mı?
Mardin bütün Türkiye için olağanüstü bir modeldir. Mardin’de çok farklı etnik gruplar, farklı dini ekollere mensup insanlar aynı sofrada rahatça buluşabiliyor, birbirini incitmeden tartışabiliyor. Bu otantik sofrayı kirli ittifaklarla bozmak isteyenleri lanetlemeliyiz. Normal şartlarda barış ve huzur içinde yaşayan insanları oy veya başka şeyler için baskı altına almak, birbirlerine kırdırtmak için aksiyon ve entrika planlamak, çözüm sürecini askıya almak ya da bitirmek için uğraşmak namussuzluk ve vicdansızlıktır. Bu insanların inançlarını yaşamalarına engel olmaya çalışmak veya inançları yüzünden onları aşağı görmek de aşağılık bir tutumdur. Onların samimiyetine fiilen ortak olmaksızın ülkemizde barış hiç bir zaman mümkün olamaz. Mardin gezimden sonra bu ülkedeki ve özellikle Doğu Bölgemizdeki halkın barış ve çözüm için arzusuna olan kanaatim iyice arttı ve pekişti. En azından şuna kuvvetle inanıyorum: bu sürece insafsızca darbe indirmeye kalkan kim olursa olsun aynı sofrada buluşan bu inançlı insanların sessiz ve derinden bedduasını muhakkak alacaktır..
22.05.2015, Yeni Söz