Çözüm sürecinin temel dayanağını oluşturan çatışmasızlık halinin sona ermesi hakkında çok şey söylenebilir. Ama PKK’nın çatışmasızlığın sona ermesini kendi stratejisinin temeline yerleştirdiği gerçeğini görmezden gelemeyiz. 2015’in ilk yarısında Öcalan’ın açıklamalarına bakacak olursak, verilen mesajın silahların tümüyle bırakılacağı bir kararın örgüt tarafından alınmasına yönelik olduğunu görürüz. Örgüt, bu mesajın gereğini yerine getirerek Haziran seçimleri öncesinde bir karar almamış, seçim sonrasında ise tam tersine yeniden silahlı çatışmaya başlamayı hedeflemiştir.
Gelinen nokta PKK’nın çatışmasızlığın yeniden oluşturulması yönünde çaba sarf etmeyeceğine, Öcalan’ın tavsiyelerine kulak vermeyeceğine, bölgede topyekûn bir mücadele başlatma stratejisinin hedeflerine ulaşmaya çalışacağına işaret ediyor.
Devletin, hükümetin ve siyasi aktörlerin tüm süreç boyunca eksiklik ve yanlışlıkları olabilir ve tartışılabilir. Ancak kalıcı bir barışın sağlanması yolunda adımların atılabilmesi ve sürecin hızlanması için çatışmaların sona ermesi gerekir. Örgüt 2013’de vermiş olduğu silahlı birimleri Türkiye dışına çıkartma sözünü tutmalıdır.
Peki, bu söz tutulmaz ve çatışmalar devam ederse ne olacak?
Bu sorunun nasıl cevaplanacağı önümüzdeki döneminde çok tartışılacak. Temmuz 2015’den sonraki gelişmeler, PKK’nın silahlı çatışmadan kısa bir sürede vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Hemen belirtmek gerekir ki dünyadaki birçok benzeri süreç başladıktan sonra kesintilere uğramıştır. Örneğin Kolombiya’da altı kez ateşkes bozulmuş ve çatışmalar yeniden başlamıştır. Yani çözüm süreçlerinin kendi içinde iniş ve çıkışları olacak, çalkantılar yaşanabilecektir. Asıl önem verilmesi gereken bu dönemlerden çıkışı sağlayacak politikaların oluşturulmasıdır.
Elbette çatışmaların başlamış olması toplumda bir moral bozukluğu ve gerilim yaratmaktadır. Bu nedenle, sürecin kurucu ve yürütücüsü olan hükümetin tüm sorunlardan bağımsız olarak sürecin canlı tutulması yolunda atacağı adımlar çok değerlidir.
Hükümet tarafından yapılan açıklamalarda ve Hükümet programında süreçten vazgeçilmediği vurgulanmaktadır. Bu hükümetin iradesinin devam ettiğine işaret ediyor.
Böyle bir dönemde yapılması gerekenler iki ana başlık altında toplanabilir. İlki, çatışmaların devam ettiği süre boyunca doğru bir güvenlik politikası oluşturma becerisidir. Güvenlik önlemlerinin çözüm süreci boyunca Kürt halkının doğrudan hissettiği rahatlamayı bozmayacak şekilde alınması gerekir.
Bu çerçevede devletin 80’li ve 90’lı yıllarda gerçekleşen uygulamaları hatırlatmayacak bir insani güvenlik politikası oluşturması son derece önemlidir. Devlet tepkisi geçmişte gösterilen ayrımcı, ırkçı, hak ve özgürlükleri dikkate almayan bir çizgiye kayarsa çözüm sürecinin tüm getirilerini kaybedebiliriz.
İkinci başlık ise güvenlik alanı dışında yapılması gerekenlerle ilişkilidir. Tüm dünya örnekleri çatışmaların yeniden başlaması durumunda da süreçlerin başka boyutları ile devam edebildiğini göstermektedir.
Çözüm sürecinin aktörlerini fazlalaştırmak, iletişim kanallarını çoğaltmak, halkı yakından dinlemek Hükümetin kısa vadeli eylemleri olmalıdır. Konunun salt bir güvenlik meselesi olmadığını halkın algılaması büyük önem taşımaktadır. Hiç unutulmaması gereken bir nokta, silahların bırakılmasını asıl sağlayacak olan gücün bizzat halk olduğudur. İspanya’da ETA’nın ikiye bölünmesi ve bir kanadın silahlı mücadeleye devam etme kararı alması süreci etkilememiştir. Çünkü silahlı mücadeleye devam etmeye çalışanların halk desteği günden güne azalmıştır.
Yeni kurulan hükümet, dengeli ve insani bir güvenlik politikası izleyip, çözüm sürecinin devamı noktasındaki iradesinde ısrarlı olur ve bu yolda katılımcı bir strateji oluşturabilirse çıktığımız çözüm süreci patikasına dönüşümüz daha kolay gerçekleşecektir.
Yeni Yüzyıl, 27.11.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/cozum-sureci-icin-yapilmasi-gerekenler-227