İlkokul 1’inci sınıf öğrencilerine zıt anlamlı sözcükleri öğreten bir öğretmenimiz birçok kelime grubunu verdikten sonra çocuklara son bir soru daha sorar. Cevabı aslında çok basittir ancak çocuklar kendi saf ve henüz yeterince kirlenmemiş dünyalarından güzel bir cevapla karşılık verirler. Öğretmenleri aldığı cevap karısında şaşırır ve durumu zümre öğretmeni arkadaşları ile paylaşır; diğer öğretmenlerde kendi öğrencilerine konuyu kısaca tekrarlayıp aynı kelimeyi vererek zıttını isterler. Sınıflardaki çocuklar aynı saflıkla hep bir ağızdan cevap verirler.
-“Barışın zıttı nedir, çocuklar?”
-“KÜS…”
Bu cevap üzerine uzun uzun felsefi tartışmalara girmeye gerek yok; yine de bir kaç noktaya dikkat çekmekte fayda var.
Büyüklerin cevabı ile çocukların cevabı arasındaki makas neden bu kadar açık sizce? İçimizden küslük de savaş gibidir diyenler çıkabilir tabii ki ama aradaki fark gerçekten büyük.
İnsan kime küser, kimle savaşır? Sevdiklerine, muhatap olarak gördüklerine ve yarın tekrar yüz yüze bakmaya hevesli olduklarına küser ve küserken de hep bir açık kapı bırakır. Ya savaş?
Hiçbir savaş kıyamete kadar devam edemez, elbet bir gün barış gelecektir.
Çocukken orta parmağımızı şehadet parmağının üstüne koyarak bozuştuğumuz arkadaşlarımızla küs yapar sonra da içimizden biri küslüğe dayanamaz birbirimizin parmaklarını zorla açmaya çalışırdık “BARIŞ” için.
Bizler büyüdük, dilimiz de değişti anlam dünyamız da.
Çocukluğumuzda büyüklerimiz hep “Ya Rabbi sabi sıbyanın yüzü suyu hürmetine bizi bağışla, merhamet et…” diye dua ederlerdi.
Kendi kendime hep sorardım neden büyükler küçücük çocuklar üzerinden Allah’a yalvarır ki?
Büyüklerimizin anlattığı mitik hikayelerde de çocukluğun safiyeti ve temizliği olurdu.
Pozitivist bir çağda mitolojik anlatıların pek yeri olmasa da bence büyüklerinde arada bir bu kıssalara dönmelerinde fayda var.
Çok uzun yıllar önce uzun kış gecelerinde 7 Cumalık Cemlerinin yapıldığı zamanların birisinde bir köyde canlar cem olmuşlar. Cem’e sadece ikrarlı ve musahip tutmuş canlardan başka kimse alınmadığı için çocuklar da dışarıda kalmış. Fakat çocuklar bu duruma çok üzülmüşler ve bir araya gelip köydeki boş ve geniş bir alanda toplanıp kendi cemlerini yürütmüşler. Üçtaşı yan yana koyup bir de ocak yapmışlar; içlerinden birini pir postuna oturtup, kendileri de derviş olup saf tutup başlamışlar “Allah Allah” diye zikir etmeye. O sırada köyün fakirlerinden birisi de Cem’e lokma almak için giderken, “Allah Allah” ve dua seslerinin yükseldiği yere doğru yönelmiş, görmüş ki çocuklar zikr edip secde halinde Allah’a yalvarıyorlar. Ortalarında da kocaman bir kara kazan fokur fokur kaynamakta ve içinde de lokmalar pişmekte. Fakir hemen cem’e koşup “Bre gafiller, çoluk çocuğu, fukarayı ceme sokmazsınız… Çıkın bakın bakalım kim cem tutuyor siz mi sabi sıbyan mı?” Canlar dışarı çıktıklarında çocukları ve kaynayan lokmaları görür; cemevindeki kazanlar ise boştur. Allah’ın hikmetine şaşarlar.
O gün bugün Cemlere küçük çocuklar da alınır ve onların neşeli seslerine kimse kızmazmış.
Bu yüzden eskiler derdi ki “yer gök dua üzerinedir ve sabi sıbyanın duası kabul olur.”
İstanbul’da küçük kızımla Taksim’de gezerken San Antuan Kilisesi’ni de gezelim dedik. Dua eden insanları görünce kızım “Bu insanlar ne yapıyorlar baba?” diye sordu. Ben de dilim döndüğünce bir şeyler anlattım.
“Baba, ben de dua edebilir miyim? dediğinde “Elbette kızım” dedim.
Küçük kızım ellerini açıp hafif sesle “Allah’ım sen küçük çocukları hırsızlardan, kötü adamlardan, katillerden koru, onları annelerinden babalarından ayırma ve onlara bol bol oyuncak ver” diye dua ederken boğazım düğüm düğüm oldu.
Küçük kızım, kendisine baktığımı görünce “Baba, sessiz olmam lazımdı! Sesli söylediğim için Allah duamı kabul etmez mi?” diye mahcubiyetle sorduğunda sadece “Elbette kabul eder kızım” diyebildim, içimden de “Sizin etmeyecek de biz günahkarların mı edecek!” diye geçirdim.
Allah’ım Suriye’de, Myanmar’da, Yemen’de, Filistin’de ve daha pek çok yerde kirlenmiş insanlığın ızıdırabını yaşayanlara sen merhamet et; insanlığa sabi sıbyanın yüzü suyu hürmetine barış ve esenlik getir.