CHP’nin siyasete dönüşü

Demokratik siyasette anayasa mahkemelerine biçilen rol, esas itibarıyla kanun koyucu — yani parlamento — tarafından yapılan yasaların anayasaya aykırı olup olmadığını belirlemektir. Başka bir deyişle, yasama organının yargısal denetime tabi tutulmasıdır.

Anayasa yargısı, dolayısıyla bir anayasa mahkemesi, ilk modern demokrasi olan Amerikan demokrasisinin kurumları ve kuralları belirlendiğinde mevcut değildi. Federal Yüksek Mahkeme (Supreme Court)  bir dâvâdan hareketle kendi kendisine bu görevi verdi ve zamanla bu durum siyasî aktörler (partiler), kanaat önderleri ve hukukçu akademisyenler başta olmak üzere herkes tarafından kabullenildi. Anayasa yargısı böylece ortaya çıktı.

Bir anayasa mahkemesi üzerinden anayasal yargı denetimi zamanla neredeyse tüm demokrasilere yayıldı. Meselâ Almanya’ya II. Dünya Savaşı galibi Batı bloku (daha doğrusu ABD) tarafından âdeta paraşütle indirildi. Özellikle Orta ve Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin, şiddet içermediği için Kadife Devrim adı verilen devrimlerle 1989-1991’de yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni demokrasilerde, mutlaka bir de anayasa mahkemesi kuruldu. İnsan haklarının siyasî otorite tarafından ihlâl edilmesinin acı ve kitlesel örneklerini tecrübe eden bu ülkelerin halklarının anayasa mahkemelerine büyük umut bağlaması tuhaf bir durum değildi.

Çok popüler olmasına ve demokratik yapılanmanın vazgeçilmez parçası sayılmasına rağmen, anayasa yargısının ve anayasa mahkemelerinin hiçbir probleminin olmadığı söylenemez. Anayasa mahkemelerinin demokratik meşruiyeti, yapılandırılması, yargıçların göreve geliş ve gidişi, anayasa mahkemelerini kimin denetleyeceği gibi sorular ve sorunlar var. Çok önemli bir sıkıntı, yargısal aktivizm. Yargısal aktivizmin vuku bulduğu yerde, anayasa mahkemesi yargıçları yasama organının yerine geçerek bir tür yargısal yasama faaliyetine girişebilmekte, yani kanun koyabilmekte.

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi 1960 darbesinden sonra kuruldu. Ancak, ana misyonu klasik anlamda insan haklarını siyasî güce (hükümete, devlet bürokrasisine) karşı korumaktan ziyade, seçilen hükümetleri ve parlamentoları devlet adına ve hesabına sınırlamaktı. Bu yüzden bizde Anayasa Mahkemesi, hukuka uygunluk denetimini aşarak yerindelik denetimine girmekten; dolayısıyla bürokratik vesayetin en önemli ve etkili sacayağı olarak işlemekten geri kalmadı. Bu durum ancak son yıllarda değişmeye başladı.

Türkiye’nin 1961’de kurulan ve 1982’de takviye edilen bürokratik vesayet sisteminde AYM siyasî bakımdan genellikle CHP’ye yakın durdu. CHP ideolojisini benimsedi, savundu, ilerletti. Bu CHP’ye bazı faydalar sağladı ama zarar da verdi. CHP’de demokratik siyasete karşı bir soğukluk ve siyasî tembellik yarattı. CHP birçok vakada demokratik siyaset yollarını kullanmak, rakiplerini siyaset yoluyla alt etmeye çalışmak yerine, bürokratik vesayet odağı olarak Anayasa Mahkemesi’ni kendi lehine harekete geçirmeye gayret etti.

16 Nisan’da referandumda oylanacak anayasa değişikliği paketi hakkında da CHP kurmayları bir süredir AYM’ye gitmekten söz etmekteydi. Teorik olarak AYM, anayasa değişikliklerini esastan değil usulden, şekilden görüşebilir. Ancak, şekil üzerinden vereceği bir karar da esasla ilgili sonuçlar yaratabilir. Bu yüzden AYM’nin anayasa değişikliklerinde, kanunlarla meşgul olduğu zamanki gibi atak, istekli  olmaması lâzım. Ne var ki, geçmişte bu sınırın dışına çıkabildiğini gördük. Bu tutum da belki CHP’de umut uyanmasında etkili olmuştur.

CHP kurmayları anayasa değişiklik paketini AYM’ye götürüp götürmeme konusunu müzakere etti. Sonunda bunu yapmamaya karar verdi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamada AYM’ye gitmeyeceklerini; “halkın divanına ve vicdanına güvendiklerini” söyledi. Bence bu siyaseten çok doğru bir karar.

İlk olarak, AYM’ye gitmek adına konuşulduğu ve siyaset yapıldığı iddia edilen halka güvenmemek anlamına gelirdi. Referandum halk içinde hükümet sistemi konusundaki eğilimleri tespit etmek için çok iyi bir araç. Birkaç hafta sonra göreceğiz. Toplumda yeni sisteme destek eğilimi ağır basmıyorsa konu tamamen kapanacaktır. Varsa, bunun sonuç vermesinin önüne bürokratik mekanizmalarla geçmeye çalışmak zaten yanlıştır. İkincisi, sanırım bu tavır CHP’nin referandumda elini güçlendirecektir. CHP’nin kampanyasına müsbet katkıda bulunacaktır.

CHP’nin AYM’ye gitmeme kararı bir bakıma CHP’nin demokratik siyasete geri dönmesi anlamına gelmekte. Bu yüzden çok yerinde bir karar. Umarım ve dilerim ki CHP başka konularda ve alanlarda da bürokratik vesayetçi alışkanlıklarını ve davranış kalıplarını kırarak demokratik siyasete dönmekten çekinmez.

Serbestiyet, 17.02.2017

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et