Deniz Baykal’ın Nesrin Baytok’la olan ilişkisine dair kasetin ortaya çıkmasından beri CHP, ciddi bir sarsıntı ve travma geçirmektedir. Kasetin ortaya çıkmasından sonra Baykal, CHP genel başkanlığından ayrılmak zorunda kaldı.Genel başkanlıktan ayrılan Baykal, hala parti içinde bir çekim merkezi olmaya devam etmektedir.
Baykal sonrası dönemin inşasında kilit rolü Önder Sav oynamıştır. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa getirtilmesinde bizzat Önder Sav belirleyici olmuştur. ‘Genel Başkan tayin eden Genel Sekreter’ pozisyonu, Önder Sav’ın Baykal sonrası dönemdeki gücünü göstermektedir.
Genel Başkan olduktan sonra Kılıçdaroğlu, hep Sav’ın gölgesinde kalan cılız ve sönük bir görüntü ortaya koymuştur. Sözde genel başkan olan Kılıçdaroğlu, şimdiye kadar özde genel başkan olmayı başaramamıştır. Kılıçdaroğlu, Sav ve ekibini partiden tasfiye ederek sadece sözde değil aynı zamanda özde de genel başkan olduğu mesajını kamuoyuna vermeye çalışmaktadır. Sav’ın Kılıçdaroğlu tarafından tasfiye edilmesi, CHP’de neler oluyor sorusunu gündeme getirtmektedir.
CHP’de yaşanan gelişmelere baktığımızda çok aşamalı bir planın uygulamaya konulduğunun ve parti içi iktidarın değiştirtilmesinin hedeflendiğini söyleyebiliriz. Kaset olayıyla Baykal’ın genel başkanlıktan ayrılması bu planın ilk aşamasıdır. CHP’nin yıllardır iktidar olmamasının faturası Baykal’a çıkarılmış ve Ak Parti karşısında CHP’yi yukarılara çekecek bir genel başkana ihtiyaç olduğu fikri ustalıkla işlenmiştir.
Kaset olayıyla Baykal’ın genel başkanlıktan uzaklaştırılıp yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirilmesinden sonra CHP etrafında farklı toplum kesimlerini bir araya getirmek için medya aracılığıyla ciddi bir Kılıçdaroğlu rüzgarı estirildi. Kılıçdaroğlu, CHP’den farklı bir fenomen olarak gösterildi. CHP tabanına ve topluma Kılıçdaroğlu, CHP’yi değiştirebilecek hatta tek başına iktidara getirebilecek büyük güç ve umut olarak sunuldu. Kılıçdaroğlu’nun ‘sakin güç’ olarak sunulması, yeni genel başkan etrafında oluşturulmaya çalışılan imajı iyi ifade etmektedir.
Ancak referandum sonuçları ve geçen sürede Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu performans, 2011 seçimlerinde Ak Parti’yi zayıflatmak isteyen güçlerde derin bir hayal kırıklığı yarattı. Baykal’ı uzaklaştırıp yerine Kılıçdaroğlu’nu getiren ‘zinde güçler’, genel başkan değişikliğinin yeterli olmadığını aynı zamanda genel sekreter değişikliğinin de kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu fark etmeye başladılar. Uzun bir süredir Kılıçdaroğlu reformcu ve halkçı lider olarak sunulurken Önder Sav, tutucu ve elitist genel sekreter olmakla suçlanmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi yenilemek ve geniş toplum kesimleriyle buluşturmak istediği, ancak Önder Sav’ın bunun önünde engel olduğu ifade edilmektedir.Kılıçdaroğlu’nu iyi polis, Sav’ı kötü polis olarak kurgulayan anlatım, kamuoyunda etkili olmuştur. Sav, partide çok ciddi bir güce ve etkiye sahip olmasına rağmen toplumda ve tabanda kendisine karşı çok ciddi bir sosyolojik ve psikolojik antipati oluşmuş bulunmaktadır. Kamuoyunda Sav’a karşı gelişen bu psikolojik ve sosyolojik antipati sayesinde Kılıçdaroğlu, çok kolay bir şekilde Sav’ı tasfiye etmiştir.
Şimdiye kadar yaşananlar, CHP’de çok keskin bir iktidar savaşının yaşandığını ortaya koymaktadır. Baykal-Sav-Kılıçdaroğlu üçgeninde yaşananlar, CHP’nin sahici anlamda değiştiği anlamına gelmemektedir. Sadece CHP’de, aktörler değişmektedir. Ancak aktörlerini değiştirebilen CHP, kendisini değiştirememektedir. Başka bir ifade ile değişen aktörler, CHP’yi değiştirmeye muktedir olamamaktadır. Yeni aktörler ortaya çıkmasına rağmen ‘Yeni CHP’ ortaya bir türlü çıkamamaktadır.
Söylem ve eylem düzeyinde şimdiye kadar yeni olarak nitelenebilecek ciddi bir gelişme söz konusu değildir. Kılıçdaroğlu’nun işbaşına getirdiği yeni yönetim, kamuoyunda devletçi ve statükocu görüşleri tekrar eden kişilerden oluşmaktadır. Partide, yeni söylem ve politikalar geliştirme konusunda ciddi bir tartışma söz konusu değildir. Tüzük değişikliği, yeni bir politika ve söylem oluşturmak için değil, partide yeni iktidar merkezleri inşa etmek için istenmektedir.Kılıçdaroğlu, Ergenekon davası sanıklarını savunmakta, demokratikleşmeyi önemsememekte ve vesayet kurumlarını savunmaktadır. 29 Ekim resepsiyonuna katılmayışının asli gerekçesinin başörtüsü değil HSYK’ya Cumhurbaşkanı tarafından atamalar olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, eski rejimin yılmaz müdafii olduğunu sembolik bir şekilde kamuoyuna deklare etmiştir.
Kılıçdaroğlu ve ekibi, 2011 seçimlerinde Ak Parti’yi zayıflatmak için CHP yönetimine getirildi. Kılıçdaroğlu, 2011 seçimlerinde CHP oylarını yukarıya çekemez ve Ak Parti’yi zayıflatamazsa ise, o zaman oda Baykal ve Sav gibi tasfiyeyle yüz yüze kalacaktır. Kılıçdaroğlu, bu kaçınılmaz sonu engellemek istiyorsa CHP’yi sivilleştirmeli, onu bürokratik oligarşinin temsilcisi olmaktan çıkarmalıdır. Başka bir ifade ile Kılıçdaroğlu, CHP içindeki bürokratik oligarşiyi tasfiye etmez ise, bürokratik oligarşi, Baykal ve Sav’ı tasfiye ettiği gibi, Kılıçdaroğlu’nuda tasfiye etmekte tereddüt etmeyecektir. Sav’ın tasfiyesinden sonra tehlike çanları şimdi Kılıçdaroğlu için çalmaktadır.
11.10.2010