Cerattepe milliyetçiliği

Çevrecilik modern bir fenomen. İnsanlar ne avcı-toplayıcılık dönemlerinde ne yerleşik hayata ve tarımsal üretime başladıktan sonraki asırlar boyunca ne de yakın zamanlara kadar çevreye kayda değer bir ilgi gösterdi. Eskilere, meselâ Amerikan Kızılderililerine atfedilen çevreyi kutsayıcı sözler tamamen uydurma. Amerikan yerlilerinin büyük çevre tahripçileri olduğunu bilimsel çalışmalar gösterdi. Kısaca, çevreciliğin büyük ölçüde bir 20. Yüzyıl vakası olduğu söylenebilir.

Çevreye ilgi zenginlik seviyesiyle de doğrudan alâkalı. Hem ülkeler hem de bireyler zenginleştikçe, varlıkları arttıkça, beka seviyesinin üstüne çıktıkça, yani günlük acil ihtiyaçlarını karşılama baskısından kurtulup refah seviyesinde yukarılara tırmandıkça çevreye ilgi gösterir. Fakirlerin çevreye ilgi duyması ihtimâli çok zayıftır.

Çevre derken geniş anlamda insanın eko-sistemine, dar anlamda ise özgül alanlara ve olaylara atıf yapmaktayız. İnsan kendisini yaşamasına elverişli bir eko-sistem içinde buldu. Ama tabiatı icabı hayvanlar gibi sadece eko-sistemin sonuçlarıyla yetinmeyip kendisi de ona katkıda bulunma ve onu değiştirme, dönüştürme yoluna girdi. Diğer canlıların tamamı bunu yapma gücünden ve yeteneğinden mahrum.

İnsanın hangi refah seviyesinde ve ne tür bir hayat yaşıyor olursa olsun çevreye bir maliyeti var. Aldığımız nefesten attığımız adıma, bir öğünde tükettiğimiz yiyecekten bu yazıyı kaleme almak için klavyenin tuşlarına basmaya kadar her yerde ve her zaman böyle. Dolayısıyla, insan çevreye hiç etkide bulunmasın demek insanlık yaşamasın demekle eş anlamlı. İnsanı canlılar arasında her hangi ve diğer türlere bir üstünlüğü olmayan bir varlık gibi görmek de akıl ve ahlâk dışı. İnsanlar yaşadıkça, var oldukça kaçınılmaz olarak tüketecek, bunun için de dünyayı değiştirecek, dönüştürecek.

Ancak, eko-sistemimiz ne sınırsız ne de her ne olursa olsun kendi kendini onarma gücüne malik. Onarılamaz tahribatlar eko-sistemi bozar. Bu yüzden çevreye karşı hassas olmalıyız. Üretim faaliyetlerimizde mümkün olduğu kadar az girdi kullanmalı, maliyet etkin üretim yapmalıyız. Kaynakları israf etmemeliyiz. Bunun yolu üretime giren tüm kaynakların (faktörlerin) fiyatlandırılmasından, etkin üretim için rekabeti korumaktan, daima daha ileri teknolojilere doğru yürümekten geçiyor. Oysa çağımızda egemen ve yaygın çevreci anlayış bunları göremiyor. Ilımlısından radikaline neredeyse tüm çevreciler üretim faaliyetlerinin önemli ölçüde askıya alınmasına, insanın tüketme özgürlüğünün sınırlanmasına taraftar. Fiyat mekanizmasının yerini tartışılmaz siyasî/idarî kararlarla ikame etme peşinde.

Çevrecilerin çoğu aynı zamanda milliyetçi. Meselâ bir madenin ülkelerinde işletilmesine taraftar değiller, ama aynı madenden yararlanarak imal edilen ürünleri kullanıyorlar. Bunun olabilmesi için orada üretilmeyen madenin başka yerlerde üretilmesi lâzım. Bu durumda çevreciler çevre kirliliği/tahribatı başka yerlerde ortaya çıkabilir, yeter ki bizde olmasın demiş oluyor. Türkiye çevrecileri dinlerse bu tür üretim faaliyetlerini dışarı atacak. Böylece muhtemel zararlar başka toplumların sırtına yıkılmış olacak.

Hayaller âlemine dalıp insanlık düşmanı bir pozisyona demir atmak istemiyorsak, yapmamız gereken şey üretim faaliyetlerini teşvik etmek. Ancak, bunun çevreye en az maliyetle yapılması için çabalamalıyız, yani yukarda işaret edilen hususlara özen göstermeliyiz. Artvin Cerattepe’de bakır üretimi için de aynı şeyler söylenebilir. 1989’da başlayan ve üç şirket gören süreçte bakır madeninin işletilmesine karşı çıkanlar taşkınlık yapıp şiddet kullanmak yerine argümanlarını ortaya koymalı. Hükümet kanadı da bunları dinleyip karşı görüşleri dile getirmeli. Böylece ortaya herkesi memnun edecek bir anlaşma çıkmasını sağlamak için çalışılmalı.

Yeni Yüzyıl, 25.02.2016

http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/cerattepe-milliyetciligi-1444

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et