Hükümetin ‘demokratik açılım’ adını verdiği girişim, Kürt sorununu çözmek gibi büyük bir iddia taşımaktadır. Bu girişimin Kürt sorununu çözmekte ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecektir, ancak bu girişimin neden olduğu tartışmanın zemini ve muhtevası, bütün toplum için olgunlaştırıcı bir tecrübe olacaktır.
Şimdiye kadar inkar edilen Kürt sorununun günümüzde kabul edilmesi önemli bir aşamadır. Kürt sorununun var olup olmadığına dair yapılan tartışmalar, bir türlü Kürtlerin taleplerinin ne olduğuna eğilmeye fırsat vermiyordu. Bugünlerde Kürtlerin dışında olan, her konuda görüş belirten kişi ve kurumlar, Kürtlerin taleplerini belirlemekte ve kendi belirledikleri talepler üzerinde kendilerince değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Bu durumda aslında Kürtlerin talepleri değil, Kürtler adına dışarıdan ileri sürülen talepler tartışılmaktadır. Taleplerin Kürtlere rağmen dışarıdan belirlenmesi ve tartışılması, dayatmacı bir nitelik taşımaktadır. Kürtlere, anadil ve kimlikle ilgili taleplerinin ne kadar imkansız, gereksiz ve saçma olduğunu göstermek için bugünlerde birçok kimsenin birbiriyle yarıştığı gözlemlenmektedir.
Hangi talebin doğru hangisinin yanlış olduğunu belirleme hakkını kendi tekelinde tutma tavrı verimsiz ve gereksiz bir çabadır. Bundan önce yapılması gereken şey, Kürtleri hak ve özgürlük talebinde bulunabilen bireyler olarak görmek ve onları görüşleriyle beraber ciddiye almak lazımdır. Ancak Kürtleri hak ve özgürlük talep edebilen bireyler görmek, dinlemek ve anlamak yerine, birtakım örgüt, kişi ve partiler etrafında muhatablık tartışması yapılarak Kürtlerin kendilerini ifade etmeleri zorlaştırılmaktadır. Her Kürt, kendi talebini ifade etmekte özgür olmalıdır. Hiçbir örgüt ya da parti, Kürtlerin taleplerini dile getirmeyi kendi tekeline alamayacağı gibi, bazı spesifik örgüt ve partilerin taleplerini değişik gerekçelerle reddetmek suretiyle Kürtleri susturmak ya da onları hak ve özgürlük talebinde bulunmanın anlamsızlığına zihnen ikna etmek de sağlıklı bir yol değildir. Demokratik açılım sürecinin sağlıklı bir şekilde yürümesi için, bütün Kürt kesimlerinin hiçbir baskı ve korku duymadan kendilerini ifade etmenin yolu açılmalı, değişik Kürt kesimlerinin görüşlerini yansıtan basın-yayın organlarına hiçbir sansür, kapatma ve baskı olmamalıdır.
Kürtler konuştuğu zaman Kürt sorunu şeffaflaşacaktır. Şu an Kürt sorununun şeffaf bir resmine sahip bulunmamaktayız. Ortalıkta birçok fikir ve görüş dolaşmaktadır. Ancak bütün yazılıp çizilenlere rağmen Kürt sorununun niteliği ve muhtevası hakkında şeffaf fikirlere sahip olduğumuz söylenemez.İfade özgürlüğünün önündeki engeller ve Kürt sorununa dair sahici fikirler ortaya koymanın zorluğu, şeffaf bir Kürt sorunu konseptine ulaşmamızı engellemektedir. Yıllardır yapılan baskı ve zihinlerde yaratılan korkulardan dolayı insanlar, Kürt sorununda görüşlerini özgürce ifade etmeyi değil, düşüncelerini filtreleyerek ve oto sansüre tabi tutarak söylemeyi öğrenmişlerdir. Kürt sorununa dair söylenenler, hep oto sansürden geçerek söylenmiş yarım yamalak şeylerdir. Söylenenler, söylenmek istenenin şeffaf ve özgür ifadesi olmaktan çok uzaktırlar.
Fikirlerin oto sansür olmadan ifade edilemediği bir konuda gene Kürt çevrelerin görüşlerini söyleme çabası içinde olduklarını görüyoruz. Söylenenler içerisinde ayrı devlet talebi gündeme getirilmemesine rağmen, tek talep buymuş gibi bir izlenimin kamuoyunda yaratılmaya çalışılması çok ilginçtir. Değişik Kürt çevrelerinin görüşlerini genel olarak dört ana başlıkta toplayabiliriz. Kürtler, her şeyden önce kimlik, dil ve kültürleri üzerindeki direkt ya da dolaylı her türlü devlet baskısının kalkmasını istiyorlar.İkinci olarak nasyonalizm, militarizm ve ideolojiden arındırılmış sivil bir anayasanın yapılmasını istiyorlar. Üçüncü olarak devletin katı bir merkeziyetçi anlayış içerisinde toplumu kontrol etmekten vazgeçmesini, adem-i merkeziyetçi bir anlayışla devletin yeniden yapılandırılmasını istiyorlar. Dördüncü olarak Kürtler, siyasi, sosyal, eğitim, kültürel ve ekonomik alanlarda gerçekten var olmak istiyorlar.
Bu dört ana başlık altında Kürtlerin taleplerini topladığımızda aslında Kürtlerin çok da yeni bir şey istemediklerini görmekteyiz. Aslında Kürtlerin istediği ana talep Türkiye’nin bütünüyle sivilleşmesi ve demokratikleşmesidir. Ancak Kürtlerin her söylediği, Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında ele alınıp tartışılmamakta, ileri sürülen her türlü görüşe ‘bölücü’ yaftası vurularak tartışmanın devam ettirilmesi ve derinleştirilmesi engellenmektedir. Kürt sorununa dair söylenen her sözü ve yapılan her girişimi ‘bölücülük’ gibi ötekileştirici, sığlaştırıcı, düşmanlaştırıcı bir ölçüye vurmak, bu sorunda yol almamıza, bu konuda yeni fikirler ve perspektifler geliştirmemize engel olmaktadır.
Kürt sorunu tartışmalarında daha ileri gitmemiz için söylenenleri ve yapılanları bölücülüğün yani separatizmin dışında değerlendiren yeni bir bakış açısının geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Kürt sorunu bağlamında ileri sürülen demokratikleşme ve sivilleşme taleplerini, toplumsal-siyasal düzene bir meydana okuma olarak algılamak yerine, onları toplumsal-siyasal düzenin daha sağlıklı bir şekilde inşasına hizmet eden eleştiriler olarak görmek gerekmektedir. Demokrasi, hukuk, refah ve özgürlük taleplerini sadece bunlara sahip olmayan bir toplumsal kesimin bölücü ve ayrılıkçı talepleri olarak okumak yerine, onları toplumsal-siyasal barışın yapıcıları olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Kürtler, Aleviler ve dindarlar gibi mağdur edilmiş toplumsal kesimlerin insan hakları, demokrasi, çoğulculuk ve özgürlük bağlamında dile getirdikleri düşünce ve talepler, bölücülük olarak değil, onları bir arada yaşama iradesini güçlendiren özgün söylemler olarak anlamak lazımdır. Bunun için de bölücülük klişesinin sığlığından, iğfal ediciliğinden ve ötekileştiricilinden düşüncelerimizi ve ruhlarımızı arındırmamız gerekmektedir.