‘Bir suç teşkilatı’

Genelkurmay eski başkanı Işık Koşaner, istifası sonrasında yayınladığı “veda mesajı”nda şöyle diyordu:

“Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK’nın sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır.”

Yani, sayın generale göre, TSK’yı bir “suç teşkilatı” gibi göstermek isteyenler vardı ve bunların tek dayanağı da “yalan haber ve iftira”ydı.

Bu cümleyi duyunca durup biraz düşündüm. Temel görevi ülkemizi korumak olan TSK’ya “suç teşkilatı” diye bakmanın yanlışlığına ikna oldum. Ama “bu teşkilat hiç mi suç işlemedi hakikaten” diye sormadan da edemedim. Hafızamı yoklayınca da aklıma uzun bir liste geldi.

27 Mayıs’tan bugüne

TSK, 1960 yılında korkunç bir suç işlemişti, mesela. Seçilmiş meşru iktidarı silah zoruyla devirmiş, sonra da ülkeye büyük hizmetleri olan bir başbakan ve iki bakanı düzmece bir mahkeme kararıyla idam etmişti. Merhum Menderes’i asmadan önce mazlum bedeni üzerinde sigara bile söndürmüştü, TSK’nın gözü dönmüş suçluları.

Aynı TSK 70’lerde suç işlemeye devam etti. Yüzlerce insanı tutuklayıp korkunç işkencelerden geçirdi. Orgeneral apoleti taşıyan kibir küpleri, cumhurbaşkanı olabilmek için meclis üzerinden savaş uçağı uçurdu. Yani, halkın ödediği vergilerle halkın seçtiği temsilcilere kabadayılık tasladı.

TSK’nın suçları, 80’lerde korkunç boyutlara ulaştı. “Terörü durduracağız” diye darbe yapan askerler, benzeri görülmemiş bir terör dönemi başlattı. Yüzbinlerce insanı sırf fikirleri nedeniyle tutukladılar, onbinlercesini korkunç işkencelerden geçirdiler. Hele de Diyarbakır’da o kadar eziyet ettiler ki tutsaklara, PKK’yı alevlendirecek kin ve öfkeyi kendi elleriyle yarattılar.

80 darbesi bitti, ama TSK’nın sabıkası kapanmadı. 28 Şubat’ta yeniden çıktılar sahneye. Binlerce insanı, sırf namaz kılıyor veya eşinin başı kapalı diye, ordudan attılar, üniversiteden kovdular. Güney Afrika’nın “apartheid”ına benzer bir ayrımcılık rejimi kurup, “gerekirse bin yıl böyle sürecek” buyurdular. Suçsuz insanlara “andıç”larla iftira attılar.

Sabıka ve iyi hal

Diyebilirsiniz ki, “tüm bunlar geçmişte oldu.” Evet, öyle oldu. Ama TSK’nın komutanları, bir gün olsun ortaya çıkıp da bu altmış yıllık kabarık “sabıka kaydı”na dair tek bir pişmanlık ve özür beyan etmedi. Bir kez olsun aralarındaki suçluları sivil adalete teslim etmedi.

Aksine, son yıllarda takındıkları pek çok tavır, “aslında yapacağımızı bilirdik, ama na’apalım, şartlar elvermiyor” der gibiydi. Başörtülü kadınlara cüzzamlı gibi davranmaya devam ettiler. Veya “Mustafa Muğlalı kışlası” açtılar, kör göze parmak sokarcasına.

Biz de hiç bir zaman bilemedik, TSK’daki zihniyetin değişip değişmediğini. “Acaba bu adamlar hala mı darbe peşinde” diye merak etmekten, “yine mi gelip milleti ezecekler” diye endişelenmekten geri duramadık.

Sayın Koşaner’in şikayet ettiği tablo, yani bir kısım medyanın Ergenekon ve Balyoz davaları karşısındaki aşırı enerjik tutumu, sanırım biraz bu arka plana oturuyor. Ben de her iki davada başta uzun tutukluluklar olmak üzere problemler görüyorum. Geçmişteki suçlar yüzünden bugünkü suçsuz subayların mağdur olmasına da rıza göstermem.

Ama biraz da “iyi hal” görmek istiyorum ki, geçmişe bir sünger çekelim, TSK’nın hukuka ve demokrasiye tam bağlandığına ikna olalım.

Necdet Özel paşanın buna öncü olması umudu ve dileğiyle…

Star, 01.08.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et