Askeri Vesayetten Demokrasiye Bir Adım

TSK”DAKİ EMEKLİLİKLER: ASKERİ VESAYETTEN DEMOKRASİYE BİR ADIM
 
2011 Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantılarına 48 saat kala Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner ile üç kuvvet komutanı emekliliklerini istediler. Emeklilik işlemleri aynı gün işleme konuldu. Hükümet elini çabuk tutarak emeklilik talebinde bulunmayan Jandarma Genel Komutanı Org. Necdet Özel”i, önce Kara Kuvvetleri Komutanlığına kaydırdı, daha sonra da Genelkurmay Başkanlığına vekâleten atadı.
Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yaşanan bir hadisedir. Gerçi daha önceleri de, Rahmetli Turgut Özal”ın Başbakanlığı zamanında dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay emekliliğini istemiş idiyse de, bu emeklilik hadisesi bireysel kalmıştı.

Peki, bir kısmının (Üç kuvvet komutanı) emekliliğine 48 saat kala bu komutanları emekliliklerini istemeye sevk eden temel sebepler nelerdir; bu emeklilik hadisesi ne anlama gelmektedir? Sırasıyla bu sorulara cevaplar vermeye çalışacağım.

Önce emeklilik sebepleri üzerinde durmak istiyorum.

Üç kuvvet komutanı ile Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner”in emeklilik taleplerinde “görünen lüzum üzerine” şeklindeki içeriği belirsiz ifadeler kullanılmıştır. Komutanların emeklilik taleplerinin gerçek sebepleri, Sayın Org. Işık Koşaner tarafından verilen veda mesajından anlaşılmaktadır. Bu mesajda şu ifadeler yer almaktadır:

“Şu anda 173″ü muvazzaf, 77″si emekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, birçok hukukçunun da ifade ettiği gibi, mümkün değildir.

Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 general-amiral, 58 albay hürriyetlerinin tahdit edilmesi yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince yapılacak Yüksek Askeri Şura”da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır.

Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkânını ortadan kaldırmıştır”.

Bu emeklilik hadisesine, YAŞ toplantısına 72 saat kala, içinde YAŞ üyesi Ege Ordu Komutanının da yer aldığı 7″si muvazzaf general olmak üzere toplam 22 kişi hakkında daha, “İnternet Andıcı” olarak da ifade edilen iddianamenin kabul edilmesini takiben yakalama kararının verilmiş olmasının da etkili olduğu söylenmektedir.

Şimdi gelelim bu hadiseyi değerlendirmeye.

Sayın Koşaner”in gerekçeleri hukuki zeminde kabul edilebilir değildir. Burada bazı TSK mensuplarına yönelik yürütülen ve çok sayıda bulgu ve belgelere dayanan yargılama sürecinin hazmedilememesi sorunu söz konusudur. Oysa Türkiye”de sadece bu kişiler hakkında yargılama yapılmamakta, sadece bu kişiler tutuklu bulunmamaktadır. Nerede ise hükümlüden çok tutuklu bulunmaktadır. Ama diğer tutuklular için takınılmayan bu çok sert tepkinin sadece TSK mensupları için sergilenmesi tutarlı olmamıştır.

Mesajda “Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan…” ifadesi de yer almaktadır. Sayın Komutan tutukluluk için kesinleşmiş mahkeme kararına ihtiyaç olmadığını nasıl bilemez. Oysa hukuken bir kişi, hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı varsa, o kişi tutuklanamaz, sadece hükümlü statüsünde cezaevinde tutulur. Tutukluluk için, kesinleşmiş mahkûmiyet kararı değil, sorgulama ve yargılama esnasında tutuklamayı lüzumlu kılan sebeplerin var olduğuna mahkemenin karar vermesi yeterlidir.

Diğer yandan bu tutuklamaların evrensel hukuk ilkelerine aykırı olduğu ifade ediliyor. Oysa bu tutuklamaların niçin evrensel hukuk ilkelerine aykırı olduğu açıklanmıyor. O zaman her önüne gelen “efendim bu tutuklama evrensel hukuk ilkelerine aykırı” diyerek tepki koyabilir. Bu bağlamda yapılan soyut iddianın inandırıcılığı bulunmamaktadır.

Mesajda, “sözü edilen tutuklu kişiler, yapılacak YAŞ”da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır” deniliyor. Oysa bu durum her ne kadar bir nevi cezalandırma olarak değerlendirilebilse de, aslında kanuni bir hükmün yerine getirilmesi durumu söz konusudur. Bu durumdan sadece bu komutanlar mağdur olmuyorlar; diğer kamu görevlileri için de benzer durumlar söz konusudur. Kaldı ki, bu önlem, hukuken lüzumludur da. Diğer kamu görevlileri için lüzumlu görülen bu önlemi TSK personeli için reddetmenin hukuken kabulü mümkün değildir.

Bu tepkinin, maalesef başta CHP olmak üzere bazı siyasilerle diğer kesimlerin, askeri kesim içerisindeki cuntacı yapılanmaları koruyucu yöndeki tepkilerinden bir farkı yoktur. Bu bağlamda bu tepkinin hukuki olmaktan ziyade siyasi bir tutum alma olduğu kanaati bende daha ağır basmaktadır.

Gelelim “Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme” gerekçesine. Burada bağımsız yargı mercilerince yürütülen yargılama ve sorgulamalar söz konusudur. Yargı bağımsızlığı ilkesi, yargı mercilerine hiçbir emir ve talimatın verilmemesini, bu yolla yargı mercilerinin baskı altına alınmasını lüzumlu kılar. Yani ne hükümet, ne Meclis, ne de bir başka güç görülmekte olan bir yargılama ile alakalı olarak yargıya baskı yapamaz. O zaman Sayın Koşaner, bu ifadelerle neyi kast ediyor; yani “ben meclisten, hükümetten, Cumhurbaşkanından bu sorunu halledin de bu mesele çözülsün dedim, onlar da bunu kabul etmediler” mi demek istiyor. Ya da bir diğer ifadeyle onlara “yargıya baskı yaparak yargı bağımsızlığını ortadan kaldırın dedim onlar da bunu kabul etmediler” mi demek istiyor. Kastı bu ise, bunun bir hukuk devletinde kabulü imkânsızdır. Şayet şikâyet konusu kanuni düzenlemelerin yapılmaması ise o zaman diyeceğim bir şey yoktur. Kaldı ki kanuni düzenlemelerin yapılmasının mutlaka bu kişiler için tutukluluğun sona erdirilmesi garantisi sağlayacak diye bir şey de yoktur. Çünkü her hukuk devletinde tutuklama söz konusudur. Şayet askeri kesime kıyak olacak bir iyileştirme isteniyor da, bu da yapılmadığı için emekli oluyorlarsa, bunun kabulü mümkün değildir.

Kaldı ki bu kişiler şayet dağlıca, aktütün, silvan baskınları üzerine bu baskınlardaki ihmaller, heron skandalları sebebi ile emekliliklerini isteseler ben de dâhil olmak üzere halkın büyük ekseriyeti tarafından içtenlikle takdir görürlerdi. Ama haklarında anayasal düzeni yıkmaya yönelik eylemlleri örgütlü olarak gerçekleştirildikleri iddiasıyla müebbet hapis talebi ile dava açılan asker kişiler hakkında yürütülen yargılama faaliyetleri bahane edilerek emeklilik istenilmesinin, bu sebeplerle en üst düzeyde tepkilerin verilmesinin toplumda iyi kabul göreceğini hiç zannetmiyorum. Öyle zannediyorum ki, Emniyet Genel Müdürü ile diğer bazı genel müdürlerin bir arada emekliliklerini istemeleri ile buradaki emeklilik talepleri arasında demokratik bir hukuk devletinde hiçbir fark yoktur.

Meselenin bir başka veçhesi üzerinde daha durmak istiyorum. Şimdiye kadar askeri kesim hiçbir zaman seçilmişlerin otoritesini kabul etmedi ya da en azından etmek istemedi. Bu hadise karşısında hükümetin geri adım atmaması, seçilmişlerin üstünlüğünün bir tezahür şeklidir. Demokratik yönetimlerin temel ilkelerinden birisi de “seçilmişlerin üstünlüğü” ilkesidir. Bu hadise, bu ilkenin gerekleri ile uyumlu görünmektedir. Bu hadise ile birlikte, siyasi irade gücünü ortaya koymuş, askeri bürokrasinin mevcut kanuni çerçeve haricinde, gelenekler bahanesi ile kendi düzenlerini koruma çabası son bulmuş, geleneklerin yerini, seçilmişlerin iradesi ile tahkim edilmiş kanuni hükümlerin tatbik edilmesi almış olmaktadır.

Bu vesileyle, artık askeri vesayet bir adım geri, demokratik irade bir adım ileri geçmiş olmaktadır. Demokratik hukuk devletinde herkes kanunların eşit muhataplarıdırlar. Daha önceki dönemlerde yaşanan ve adına askeri gelenekler denilen uygulamaların yerini kanuni uygulamalar almaya başlamıştır. Bunun bir diğer ifade şekli de demokratik hukuk devleti zemininde normalleşmedir. Yani bu hadise ile birlikte ileri demokrasilerdeki uygulamalar artık bizim ülkemizde de görünür hale gelmiş olmaktadır. Ben bu yaşananları, kaosun habercisi, şiddeti yüksek bir kriz değil, olağan demokratik bir gelişme olarak görüyorum.

Stratejikboyut, 30.07.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et