Bugünlerde ifade ve basın özgürlüğü meselesi çok tartışılıyor. Ne yazık ki bu tartışma ne yeni ne de yakın gelecekte sona ereceğe benziyor. Bu yazıda 2000’lerde yaşanan ve ancak bugünlerde neticeye ulaşan bir ifade özgürlüğü ihlâlinin hikâyesini kısaca özetlemek istiyorum. Belki bir ders alan çıkar, belki bu anlatım bugünkü problemlerin daha sağlam temellerde tartışılmasına bir katkı sağlar.
2001’in başlarında Anayasa Mahkemesi Fazilet Partisi’ni kapattı. Karar tamamen hukuka aykırıydı. Siyaset yapma ve siyasî teşkilatlanma hakkının çiğnenmesi anlamına gelmekteydi. Toplumda kararın bürokratik vesayet sisteminin mantığı içinde askerî bürokrasinin yönlendirmesi suretiyle alındığı yolunda yaygın bir kanaat vardı. Kararı alkışlayanlar çoktu, ama eleştirenler de vardı. Bunlardan biri 28 Şubat sürecindeki dik duruşuyla dikkat çeken Anaysa ve Siyaset Teorisi profesörü ve Liberal Düşünce Topluluğu üyesi Mustafa Erdoğan’dı.
Erdoğan liberallerin üç aylık fikir dergisi Liberal Düşünce’de yayımladığı bir yazıda kapatma kararını analiz etti (http://liberal.org.tr/incele.php?kategori=MTc=&id=NDM4). Kararın yanlışlıklarına işaret etti. Demokrasiye ve hukuka niçin aykırı olduğunu anlattı. Karara imza koyan anayasa yargıçlarının hukukî birikimlerinin de sorgulanmasının gerekli olduğunun altını çizdi. Vay, sen misin bunu söyleyen! Anayasa Mahkemesi’nin 8 yargıcı Erdoğan’a tazminat davaları açtı. Bununla da yetinmeyerek suç duyurusunda bulunup onun hapisle cezalandırılması ve akabinde üniversiteden atılması için ceza davası da açtırdı. Bu yola başvurulmasının bir diğer amacı LDT’yi susturmak, mümkünse ortadan kaldırmaktı. Davalar tamamen meslekî dayanışma sayesinde kazanıldı. Temyiz süreci de bu rezaleti ortadan kaldırmaya yetmedi. Kararlar kesinleşti. LDT bunun üzerine AİHM’e gitme kararı aldı. Davaları LDT için yüksek sayılacak bir avukatlık ücretiyle avukat O. K. Cengiz aracılığıyla bu Avrupa mahkemesine taşıdı.
Bu arada kesinleşen tazminatların ödenmesi için LDT yoğun bir mücadele içine girdi. Tazminatlar, işletilen faizler, yargılama ücretleri LDT gibi çok sınırlı bir bütçeyle çalışan bir kuruluş için astronomikti. Karşılanmaları için yardım toplanması gerekmekteydi. Yılmadık, aylarca, hatta yıllarca bu meblağları bulmak ve ödemeleri yapmak için koşturduk, pek çok kapıyı çaldık. Sonunda başardık. Tazminatları ödedik. Erdoğan’ın malî bakımdan mağdur olmasını da LDT’nin yok oluşa itilmesini de engelledik.
Bu olay trajikomikti. Erdoğan eleştirileriyle suç işlememiş, görevini yapmıştı. Bir anayasa profesörü olarak kendisinden beklenen bu tür kararları değerlendirmekti. Mahkeme hâkimleri Liberal Düşünce’ye gönderecekleri cevapları yayınlatarak Erdoğan’a mukabelede bulunma imkânına sahipti. Ancak, bu yola başvurmadılar, zira istedikleri Erdoğan’ı ve LDT’nin yayın organı Liberal Düşünce’yi susturmaktı.
Geçenlerde AİHM’deki dava sonuçlandı. Mahkeme Mustafa Erdoğan’ın dava konusu yapılan yazısıyla akademik özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü kullandığını, yüksek hâkimlerin eleştirilebileceğini, ortada bir hakaretin bulunmadığını tescil etti. Hâkimlere yapılan ödemelerin iade edilmesine ve Erdoğan’a bir manevî tazminat ödenmesine karar verdi. Bu sevindirici bir gelişme, ama hakkın tam olarak yerini bulduğu söylenemez. Erdoğan aylarca, yıllarca mahkemelerle uğraşmak zorunda kaldı. Bunun stresini yaşadı. Ailesi de bundan nasibini aldı. Hacettepe Üniversitesi tarafından ısrarla taciz edildi. Bazı medya organları bu yüzden Erdoğan’ı şeytanlaştırdı. İtibarına saldırdı. Hatta terbiyesizlikler yaptı. LDT daha iyi işlere ayırabileceği sınırlı kaynaklarını, imkânlarını, zamanını bu haksız saldırıyı defetmeye tahsis etmek zorunda kaldı.
İşin gülünç tarafı Erdoğan sadece bu davayla karşılaşmadı. Bir süre sonra Star gazetesinde yayımlanan bir mülakatta sarf ettiği bazı sözler yüzünden bu sefer Mahkemenin 11 hâkiminin açtığı davalarla karşılaştı. Hem ceza davası hem 11 tazminat davası. Ceza davası zaman aşımından düştü. Tazminat davalarında yine meslekî dayanışmayla mahkûmiyet çıktı. Dava Yargıtay’da. Orada onanırsa Erdoğan yüklü tazminatlar ödemek zorunda kalacak. Maalesef bu olayda Star gazetesi dürüst ve demokrat bir tavır göstermedi. Mustafa Erdoğan’ı yalnız bıraktı. Mahkeme hâkimleri de maksatlarının üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu göstererek gazeteyi es geçip tazminatları yüklenmesi için Erdoğan’a yöneldi.
On yılı aşkın bir süredir bu vakaların devam etmekte olması, bir anayasa profesörünün yüksek mahkeme yargıçları tarafından davalarla tehdit ve taciz edilmesi utanç verici. Bu ülkede ifade özgürlüğü gerçekten olacaksa Yargıtay AİHM kararını emsal alarak tazminat kararlarını bozmalıdır. Daha da önemlisi, Anayasa Mahkemesi yargıçları özgürlükler konusunda samimiyse öncelikle bu utanç davalarında vazgeçmelidir. Bunu yapmadıkları sürece onların hak, hukuk, özgürlük söylemleri boş laf olmanın ötesine geçemeyecektir.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanmıştır.