Türkiye, ciddi bir terör saldırısı altında… Terörü diğer şiddet hareketlerinden ayıran şey, siyasi amaçları olması ve kolektif bir takım kimlikler adına hareket etme iddiası.
Türkiye tarihi, bu tür terör kampanyaları sonrasında demokratik ve sivil rejimin sarsıldığı, hatta “yönetemeyen demokrasi”argümanıyla darbe neticesinde iktidardan düştüğü darbe veya askeri müdahale örnekleriyle dolu. Daha doğrusu, darbe veya askeri müdahalelerin gerekçesi, artan terör kampanyaları olabiliyor. Bu bakımdan terör arttıkça, demokrasi ve sivil yönetimin geleceği adına kaygı duymak anlaşılabilir bir durum…
Güvenlik Temel Kamu Hizmeti
Terör kampanyası arttıkça, güvenlik tedbirlerinin artması ve inisiyatifin sivil ve demokratik otoritelerden asker-sivil bürokratik odaklara geçmesinin “darbe mekaniğini” harekete geçirmesi endişesi yersiz değil. Çünkü yukarıda da söylendiği gibi Türkiye tarihinde buna benzer örnekler var. Ancak son tahlilde, terör problemini çözmek ve güvenlik ihtiyacını karşılamak sivil ve demokratik idarelerin kaçınamayacağı bir kamu hizmetidir. Bu bakımdan, sivil ve demokratik yönetimlerin de güvenlik hizmetinin sağlanması yönünde güvenlik politikaları üretmesi kaçınılmaz bir görev olarak karşısında duruyor.
Türkiye’de bürokratik vesayet döneminde birçok temel politika gibi güvenlik politikası da seçilmiş hükümetlerin değil, bürokratik vesayet kurumlarının tekelinde olageldi. Türkiye’de son 14 yıl içinde bürokratik vesayetin yıkılmasıyla beraber güvenlik politikaları üzerinde de seçilmiş otoritelerin, yani Cumhurbaşkanı ve hükümetin söz sahibi olmaya başladığını gördük. Bu konuda bürokrasideki direncin aşıldığı ve demokratik yönetimlerdeki gibi bir hiyerarşinin tesis edildiğini söyleyebiliriz. Bu şu anlama geliyor: Güvenlik politikalarında kararı artık, bürokrasi değil sivil ve demokratik otoriteler veriyor. Ancak bu her şeyin yolunda olduğu anlamına da gelmiyor.
Güvenlik Politikasında Eksikler
Türkiye’de bir güvenlik politikasının üretilmesi ve hayata geçirilmesinde problemler var. Bunların başında güvenlik politikalarında karar verici makamın, bürokrasiden siyasete geçmesinden kaynaklanan tecrübe ve bakış açısı yetersizliği rol oynuyor. Seçim beyannamelerinde ve hükümet programlarında bu konunun ne ölçüde ele alındığı tartışmalı… Kamuoyu araştırmalarında ülkenin en önemli probleminin terör olarak görülmesine rağmen, Başbakanın bir tane dahi güvenlik danışmanının olmaması şaşırtıcı değil mi? Bu eksiklik sadece iktidar partisinde değil, muhalefet partilerinde, üniversitelerde, medyada ve düşünce kuruluşlarında da hissediliyor.
Güvenlik politikalarının oluşumu ve uygulamasında bir başka problem de, bürokratik vesayet döneminden çıkış sürecinde yaşanan kırılmaların yarattığı tecrübeli ve nitelikli personelin kaybıdır. Bu personelin bir kısmının hükümeti devirecek teşebbüslere katılmasından kaynaklanan sebeplerle tasfiye edildi. Diğer taraftan paralel yapının bu tasfiyeleri suistimal ederek kendi kadrolarına yer açmak amacıyla hiçbir suçu olmayan kadrolara taşımasıyla tasfiye büyüdü. Buna son olarak paralel yapının güvenlik sektörünü ele geçirmek amacıyla stratejik yerlere liyakate bakmadan kendinden olan kadroları atama çabası ve son olarak da paralel yapının tasfiye edilmesi eklenebilir. Bütün bunlar güvenlik sektöründe ciddi bir kapasite eksikliğine mal olmuş durumda. Daha da önemlisi güvenlik sektörü içindeki hesaplaşma, güvenlik reformunun da gecikmesine yol açtı.
Yeni Yüzyıl, 14.01.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/bir-guvenlik-politikasi-var-mi-915