Efendim,
acar muharrirlerimizden Ebu Laklak Efendi bir makale-yi fevkalâdesinde liberalizmin neden memlekette inkişaf edemediğine dair çeşitli tespitlerde bulunmuş. Kıraat eyledik, müstefid olduk, ahirinde muharririne hayır dua ile amin dedik. Müteakiben, “Efendim, iyi demişsiniz hoş demişsiniz ve fekât bakalım biz ne diyeceğiz bu hususta?” diyerekten yakın gözlüklerimizi taktık ve dahi daktilomuzun karşısına geçtik.
Validenin ördüğü danteli bir kenara topladım, epeyim bir süredir yazmadığımdan mütevellit biraz tozlanmış hacat, şeridini değiştirdim, tozunu aldım, tuşlarını yağladım; destesinden bir A4’ü çekip şaryoya sürdükten bade, bismillah deyip ilk tuşa dokandık, bakalım Mevla neyler…
Efendim,
esasen liberalizmin bu ülkede inkişafının inkıtaa uğramasının pek çeşitli nedenleri sayılabilir ve dahi saymakla bitmez lakin daha möhüm bir husus var kanaatimce. Rahmetli Ordinariyus Profesör Ali Fuad Başgil’in eserlerini kıraat eyleyen bilir, bey amcamız bizim el’an tartışıp sanki Amerika’yı yeniden keşfediyormuş gibi birbirimize mücdelediğimiz çoğu mevzuu, hatta neredeyse bizim üslubumuzla, vaktiyle yazmış, söylemiş, tespit etmiş. Biz ikinci dikişi atıyoruz, malum çift dikiş iyidir, bir de bizim memlekette “et-tekraru ahsen velev kâne yüz seksen” diye muteber bir laf vardır, lafın itibarına bakınca herhalde neden her on yılda bir ihtilal olduğunu ve sair tekrarlarımızın esbab-ı mucibesini de anlarsınız. Netekim bu meselelerde dahi tekrardan kaçamadığımızdan mütevellit, gençlerin anlayacağı dille “kendini yeniden üreten zihniyeti teşhir” içün dahi olsa, şevk ile bir dahi mevzuua girmek elzem oldu.
“Pekiy, nedir efendi aslı astarı, lafı uzatma, yekten söyle ki biz de işimize gücümüze bakalım, daha atılacak onca tiwit, girilecek şonca status var; memleketin yarısına laf soktuk, öbür yarısına küfrettik, daha ecnebice tiwit aşkedip manipülasyon yapacaz!” diyenleri dikkate alarak mevzuu hülasa ediyorum.
Bir takım zevat, eskiden olduğu gibi halen liberalizmi “püsküüt bebesi ideolojisi” sanıyor. İş döndü dolaştı geldi “şehirli ideolocisi”ne kadar dayandı. Biz bu mevzuu yıllar önce halletik sanıyorduk ama okuma kıtlığı çeken vedahi Tayyip Erdoğan’dan başka başbakan hatırlamayan nesil, vize haftasını müteakiben ders aldığı profesörlere ders vermeye başlayınca şöyle bi geri gitmek vacip oldu. (Unutturmayın, bi dahaki yazıda “Pireföserler hata ve tenkitten münezzeh midir?” meselesine girelim.)
Kalemi kasete takıp fır döndürerek kaseti bi 50 yıl geri sarsak yeterli (yeni nesil bunu da bilmez ya neyse).
Efendim,
Ahmet Emin Yalman ile Ali Fuad Başgil arasındaki mevzu “arkamdan konuşma hacaabi, yüzüme söyle”den daha derindir ve hal-i hazırda devam eden münakaşanın o devirde temaşa olunanıdır. Nasıl ki batı medeniyetini çağdaşlaşmak, moderinleşmek kabilinden fes’i atıp lengeli fötür, şalvarı atıp dar paça pantolana indirgediysek, liberalizmi de vaktiyle “şarap içmek” diye kodlamışız, bayaa da tutmuş. Ertuğrul Özkök namdar eski Türkiye’nin süvarilerinden olan zatın şahsında mücessemleşmiş, “liberalizm şarap içmektir” kafası halen muteberdir. E naapsın adam, aksi biraz beyin kullanmayı gerektiriyor, onu da herkesten bekleyemiyorsun. Netekim, eğer liberalizm şarap içmekse bizim Şarapçı Hilmi en birinci liberaldir, hatta pir’dir o meyanda…
Ertuğrul Özkök gibi memleketin Don Kişot’larına Sança Panza’lık yapan heriflere dahi liberal demişler vaktiyle. Hoş şimdi de başımıza Don Kişot’ların Sança Panza’sının avaneleri çıktı, denklemin türevini alıp mahalle değiştirmeye çalışıyorlar, e doğal olarak eski eski mahalleye sövmek lazım geliyor, o mahalleye girişte racon bu, önce eski mahalleye sövüp bi kapıcı dairesine yerleşeceksin, sonra performansına göre giriş kata terfi edeceksin, kot farkından üçüncü katta oturuyormuş gibi hissedeceksin filan…
Neyse…
Bu hamur daha çok su kaldırır.
Şimdilik bu mikdar kâfi… Hele bunu bi kıraat eyleyin, arkası yarın…