Bürokratik vesayeti bir başka şapka altında yenilemeye teşebbüs edilmesi bir bakıma şaşırtıcı değil. Bu ülke kuvvetli bir bürokratik tahakküm geleneğine sahip. D. Lal’in işaret ettiği gibi, bürokrasinin teorisi Avrupa’da ortaya çıktı ama bürokrasi kurumu bütün haşmetiyle Doğu’da doğdu. Çin büyük bir bürokratik imparatorluktu. Osmanlı da öyle. Cumhuriyet bu geleneği tevarüs etti ve kuvvetlendirdi. Sarayın yıkılması bürokrasiyi artık neredeyse hiç denetlen(e)meyen ve kontrol edil(e)meyen bir güç hâline getirdi. Cumhuriyet özellikle 1960’lardan itibaren bürokratik vesayetin kontrolünde yaşadı. GC bu sistemin dinamiklerini çok iyi okudu. Askerî vesayet odaklarıyla mücadele ederken bunu demokrasi adına değil kendisinin kontrol edeceği bir yenilenmiş vesayet sistemi adına yaptı. Aralık 2013 operasyonları bu teşebbüsün zirve noktasıydı. 17 Aralık problemi tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Durumu hâlâ anla(ya)mayanlar var. Sanıyorum ki, zamanla ortaya çıkan yeni belgeler ve bilgiler onları da ikna edecektir.
GC içine gömülü otonom yapılanmayla mücadele zor olacak. Bunun başlıca sebepleri bu yapılanmanın gizli olması, her kılığa girebilmesi, herkesle ittifak yapabilmesi, herkesi-her kesimi manipüle edebilmesi, üstün psikolojik savaş bilgisi ve donanımı, devlet personelini, yetkilerini ve araçlarını kullanması. Diğer bir sebep GC’nin demokratik iktidara yolsuzluk üzerinden savaş açmış görünmeyi önemli ölçüde başarması. Yolsuzluk kirli bir şey, onun söz konusu edildiği yerde diğer her şey arka plana düşüyor. Nitekim, birçok kimse son olaylara sadece yolsuzluk üzerinden bakmakta ısrarlı. Oysa tabloda başka ve çok daha vahim vakalar var. MİT operasyonu, Oslo sürecine kumpas, MİT tırlarına operasyon, Başbakan’ın evine ve ofisine böcek yerleştirilmesi, en korunaklı olduğu düşünülen kişi ve makamlar dâhil yüzbinlerce insanın fütursuzca dinlenmesi gibi olaylar insanları dehşete düşürecek mahiyette olmasına rağmen kimileri nazarında yolsuzluk iddialarının gölgesinde kayboluyor.
Aslında, yolsuzluk iddialarıyla ilgili tapelerin çoğu yasa dışı. Hem usul hukukuna ve hem de Yargıtay ve AYM içtihatlarına göre yolsuzluk davalarında geçerli delil teşkil etmeleri imkânsız. O zaman bu tapeler niçin kullanılıyor? Cevap açık, otonom yapılanmanın asıl istediği sadece hukukî olarak değil aynı zamanda siyasî olarak sonuç almak. Hukuk bu siyasî amacın aracı yapılmak isteniyor. Zira, siyasî sonuç hızla ortaya çıkabilirken hukukî sonucun ortaya çıkması uzun zaman alıyor. Bu tür tapelerin mahkemeden dönecek olması GC’ni üzmez. Cemaat mensupları, her zaman yaptıkları gibi, “bizimle ilgisi yok” der geçerler. Ne var ki, Cemaat medyasının 17-25 Aralık’a müthiş bir medya kampanyasıyla refakat etmesi kusursuz olduğuna ve mutlaka sonuç vereceğine inanılan bir operasyon planlandığını gösteriyor.
Türkiye yolsuzluklardan ari bir ülke değil. Ben şahsen hiçbir politikacıya kefil olamam, ancak hiçbir politikacıyı peşinen suçlu da ilân edemem. Yarım asrı aşmış ömrüme çok sayıda yolsuzluk iddiasını işitmek, ilgili tartışmaları ve yargılamaları izlemek sığdı. Bu iddiaların çoğu boş çıktı. Ayrıca bana göre son yolsuzluk iddialarının çoğu hatta hepsi doğru bile olsa bu yukardaki analizimi geçersizleştirmez. Yolsuzluk tartışması ile gayri meşru bir odağın demokratik siyasete savaş açması ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken olaylardır.
Otonom yapılanmayla mücadelede hatalar yapılması veya olağan dışı yollara gidilmesi muhtemel. Meselâ polislerin, savcıların, yargıçların görev yerlerinde ve dosyalarında geçtiğimiz aylarda yapılan tarz ve türde değişiklikler olağan değil. Hükümetin polis teşkilâtında daha önceden bir yılda yapılan atamalara denk atamayı birkaç hafta içinde yaptığı söyleniyor. Savcılar ve yargıçlar arasında yer ve görev değişiklikleri yapıldığı da malum. Bütün bunlar olağan dışı. Ancak, unutmayalım ki, emniyet ve yargı içindeki bu otonom yapılanma da olağan değil. Bazıları hükümetin atamalarla kendine yakın kişileri göreve getirdiğini söylüyor. Buna inanılırsa, emniyet ve yargı bürokratlarının tarafsız olmamasının mümkün olduğu ve dolayısıyla GC’ne bağlı bir yapılanmanın var olabileceği de kabul edilmiş olur. Ayrıca, sadece hükümetin elinde güç yok, GC de her alanda hatırı sayılır güce sahip. Medyada birilerine hükümet imkânlarıyla belli şekilde yazdırtmanın mümkün olduğu düşünülüyorsa, GC’nin de sahip olduğu geniş imkânlarla aynısını yapabileceğini, yani malî bağlarla, istihdam ettiği hatta etmediği kimi yazarları kendisi için yazıyor hâle getirebileceğini kabul etmek gerekir.
Hükümet bu mücadelede zorlandı, zorlanıyor, zorlanacak. Ancak, demokratik meşruiyet de toplumsal meşruiyet de hükümetten yana. GC içine gömülü otonom yapılanmanın demokratik, toplumsal ve ahlâkî meşruiyeti yok. Bu, demokratik siyaset ile bürokratik tahakküm arayan bir yapı arasında bir mücadele. Demokrasiden azıcık haberdar olan herkesin hangi safta yer alması gerektiği belli. Bunu söylerken AK Parti’nin demokrasi karnesinin kusursuz olduğunu ve iktidarın hiç eleştirilmemesi gerektiğini ima etmiyorum. İktidarın yanlışları da var doğruları da. Ancak, otonom yapılanmayla hükümeti karşı karşıya koyduğumuzda, demokrasi pusulasının nereyi göstereceği aşikâr. Bunu söylemek münhasıran Ak Parti’yi savunmak anlamına da gelmez. Kimi nasıl etkilediğine bakılmaksızın savunulması gereken, liberal demokrasinin temel ilkeleridir. Otonom yapılanma bu tür operasyonları CHP’ye yapmış olsaydı ilkeli demokratlık ona da karşı çıkmayı gerektirirdi.
Son olarak, şunları vurgulamak isterim. Cemaat ile otonom yapılanmayı özdeşleştirmiyorum. Bu yapılanma GC içine gömülü ama onun dışında da ayakları var. Cemaatin tabanında yer alan çok sayıda insan otonom yapılanmanın yaptıklarına asla onay vermeyecektir. Bu yüzden bu yapılanmanın Cemaat’in tabanındaki masum, mazlum, fedakâr insanların malını, canını, dualarını, fedakârlıklarını istismar ettiğine inanıyorum. Otonom yapılanmanın bu mücadeleyi kazanma ihtimâlinin sıfır olduğu da vurgulanmalı. Bu otonom yapılanma demokratik siyaset tarafından etkisizleştirilmek zorunda. Demokrasi ve hepimizin özgürlüğü buna bağlı. Bunu Ak Parti mi yoksa başka bir siyasî güç mü yapacak, göreceğiz. Ancak, bu her halükârda vuku bulacak, çünkü, değil demokrasi, hiçbir siyasî sistem böyle bir yapılanmaya müsaade etmez, edemez.
20.12.2014, Yeni Şafak