Tartışmasız bir kesinlikle söyleyebilirim ki içerken en çok keyif aldığım içecek kahvedir: Türk kahvesi, filtre kahve, mırra, Süryani kahvesi, espresso… Kokusu ve tadı ile keyif veren bu içecek kaliteli ve iyi kavrulmuş çekirdekler ile hazırlandığı zaman modern veya geleneksel pişirme/demleme yöntemi farketmeksizin paha biçilmez bir hal alıyor ve en azından benim için artık temel bir ihtiyaç haline gelmiş durumda. Tabiî, bir içeceği bu kadar sevip onun hakkında bilgi sahibi olmamak olmazdı. Ben de kahve hakkında zaman zaman eğlencelik araştırmalar yapıyorum. Bazen de hekim arkadaşlarımla kahve hakkında yaptığımız sohbetlerde kahvenin sağlığa etkisine dair bir şeyler öğrenme imkânım oluyor.
Öğrendiğim kadarıyla anladım ki kahve bedenimiz için adeta mucizevi bir iksir. Keyif verici olduğu kadar sağlığımıza faydaları da oldukça fazla. Ancak şüphesiz ki bu mucizevi iksirin sağlığa olan faydası ve keyif veren bir içecek olmasının yanı sıra en önemli yönlerinden birisi de insanlar arasındaki muhabbete olan etkisi. Mesela şu anda dahi genellikle hukuk veya politika üzerine yazdığım bu köşede bi’ kahve molası ile siz saygıdeğer okuyucularla muhabbet etmiş bulunuyoruz.
Kahvenin insanlar üzerindeki etkisi, hatta insanlık tarihi üzerindeki etkisi bedenimiz üzerindeki etkisi kadar mucizevi. Bunu, büyük fikir adamlarının tükettiği kahve miktarından kaynaklı olarak söylemiyorum. (Voltaire bazı kaynaklara göre günde 50 bazılarına göre 80 fincan kahve tüketirken; Balzac ise aşırı kahve tüketmenin yol açtığı hastalıklar nedeniyle ölmüştü. Rousseau, Napolyon, Kant ve daha niceleri kahveye düşkünlükleri ile bilinirlerdi.) Şu sıralar okuduğum Lezzetli Fransa Tarihi (Jeni Mitchell, Stephane Henaut) adlı kitapta da bunu bir kez daha görmüş oldum: Aydınlanma Çağında, kahvenin ve kahvehanelerin Fransız Aydınlanmasına etkisi kitapta akıcı bir şekilde anlatılmıştı.
Yeri gelmişken, kahvenin aydınlanmaya olan etkisi ilk olarak Fransa’da değil, İngiltere’de meydana gelmiştir. İngiltere’de açılan kahveci Grand Cafe House, bir Yahudi girişimcinin açtığı kahve dükkanıymış. İnsanlar, kahvehanelerde kahvelerini yudumlarken bir yandan da muhabbetler edip “gündem yaratıyorlarmış”. Çünkü dönemin gazeteleri, kahve dükkânlarında insanların konuştuklarını haberleştiriyormuş. Oxford Kahve Kulübü adıyla da bilinen bu kahveci pek çok entellektüelin de uğrak mekanıymış. (İngiliz Aydınlanmasından yüzyıllar sonra, bir kafede bizler de arkadaşlarımla Türk Modernleşmesinin, Fransız Aydınlanması etkisinde değil de İngiliz Aydınlanması etkisinde gerçekleşmesinin etkisi nasıl olurdu sorusunu tartışıyorduk.)
Kahvenin asıl etkisi ise kahve içmek için açılan mekanlarda yani kahve dükkanlarında/kahvehanelerde/kafelerde kendini gösteriyor. İngiliz Aydınlanması, Fransız Devrimi, irili ufaklı pek çok isyan ve devrim ve hatta yakın zamanda Mısır’daki Arap Baharı’nda da kafelerde yapılan toplantıların etkisi oldukça büyük. Bu etki tarihte kalmış bir şey de değil, halen daha süregelen bir etki. Mesela Ankara için konuşacak olursak, belki Oxford Kahve Kulübü (İngiltere’nin ilk kahvecisi), Café Procope (Fransız Aydınlanmasını inşa eden pek çok entelektüelin sürekli oturduğu kahveci), Şabender (Bağdat’ta bulunan ve entelektüellerin uğrak mekanı olan tarihi kahveci) Cafè Riche (Kahire’de bulunan ve Mısır’daki devrimin planlandığı tarihi kahveci) gibi simgesel ve büyük fikirlerin tartışıldığı bir kafe/kahvehane yok şehirde ancak şehrin dört bir yanında çeşitli fikirlere sahip ve ambiyansıyla bu fikirleri yansıtan; çeşitli grupların uğrak yeri olan ve yine o grupların özelliklerine göre şekillenmiş mekanlar bir hayli fazla. Haliyle bu mekanlara gidip bir kahve demlettiğinizde dahi kulağınıza çarpan derin tartışmalara şahit olabiliyorsunuz. Ayrıca bu tip mekanların çoğu, yazarların-akademisyenlerin haftalık söyleşiler yapıp katılanlarla rahat bir havada tartıştığı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Bana göre bu durumun entelektüel etkisi yadsınamaz.
Ne yazık ki kahveyi, Fransızlara ve İngilizlere atalarımız götürmüş olsa da o kahvehanelerdeki fikirler kadar etkili fikirler bizim kahvehanelerimizden çıkamamış. Ancak kahve tarihimizde karşımıza başkaca etkileriyle çıkıyor. Mesela Arap dünyasında yaygınlaşan ve kısa sürede İstanbul’a ulaşan kahve dükkanları aslında bir dönem muktedirleri endişelendiren mekanlar haline gelmiş. Çünkü kahve dükkanları insanların örgütlendiği ve tehlikeli(?) fikirlerin tartışıldığı mekanlar olarak görülüyormuş. Bu nedenle ve başkaca nedenlerle tarihimizde kahve ve kahvehaneler pek çok kez yasaklanmış.
Kahvenin toplumsal tarihimizdeki bir başka yönü ise kahvenin helalliği tartışması şeklinde karşımıza çıkıyor. Kahve, bir dönem toplumumuzda yasaklanan keyif verici içeceklerden birisiymiş. (Kahve sadece haram olduğu için bizim toplumumuzda değil, biraya rakip olduğu için bir dönem Almanya’da da yasaklanmış.) Ancak sonraları, kahve faydalı bir içecek olarak, kahvehaneler ise “mekteb-i irfan” olarak görülmeye başlamış. Hatta ismini hatırlayamadığım bir Osmanlı Aydınının kahve hakkında “geceleri uyanık kalıp çalışmamızı sağlayan faziletli içecek” meyanında sözleri vardı.
Bu mucize iksirin insanlığa etkisi saymakla bitmez elbette. Kahvenin insanlık üzerindeki etkisiyle alakalı olarak konuya merak duyanlar Anthony Giddens’in Kahvenin Sosyolojisi adlı eserini okuyabilirler. Yine bir Netflix belgeseli olan Cafe Sospeso adlı belgesel de askıda kahve uygulaması ile ilgili olarak hazırlanmış oldukça güzel bir yapım ve bu etkiyi farklı bir açıdan gözler önüne sermekte…