‘Beyaz Türk’ söyleminin karanlık çağrışımları

Tipik bir ötekileştirme söylemi olarak, kendilerine “Beyaz Türk” diyorlar. Kendilerini toplumun genelinden farklı ve üstün kıldığını sandıkları şeylerle övünüyor, kendileri gibi olmayanları aşağılıyorlar.

Onları başkalarından “üstün” kılanın ne olduğunu sorarsanız, sözcüden sözcüye az-çok değişiyor ama yine de ortak noktalar yok değil. “Üstünlükleri” bazen tuttukları siyasi “taraf”tan (duruma göre, CHP veya “Devlet”) geliyor, bazen de temsil ettikleri hayat tarzından. Aslına bakılırsa, onların lügatinde bu ikisi aynı anlama geliyor: “Çağdaş” hayat tarzına sahip olanlar tanımı gereği CHP sempatizanıdırlar.

Peki nedir bu “çağdaş” hayat tarzı veya yaşam biçimi?… Yine kendi yazıp söylediklerine bakarsanız, “eğitimli olmak” (tercihen yabancı okullarda veya yurt dışında okumuş olmak), “avam”dan yalıtılmış mekanlarda yaşamak, “içki kültürü”ne ve bunun çağrıştırdığı mekanlara aşina (hatta vakıf) olmak, buna karşılık dindarlığın kavramsal- sembolik dünyasına ve fiziksel mekanlarına yabancılık, gibi unsurlar öne çıkıyor.

İlginç şekilde, insan hakları, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, çeşitlilik ve demokrasi gibi çağdaş uygarlığın “evrensel” siyasi değerleriyle hemen hemen hiç yakınlık çağrıştırmayan bir “çağdaşlık” bu. Daha dikkatli bakarsanız, bu “çağdaşlık”ın ayırt edici özelliği dine ve dindarlığa karşı mesafeli oluşudur. Yoksa, onların kastettikleri anlamda “eğitimlilik” bugünün Türkiye’sinde sözde “Beyaz Türkler”in bir “ayrıcalığı” olmaktan çoktan çıkmış. Onun için, onlarınki bir “hüsn-ü-kuruntu”dan ibaret.

Bu arada, CHP taraftarlığı anlamında “Beyaz Türk”lüğü “yüzde 42” ile özdeşleştirmelerinin de hiçbir temeli yok. Son referandumda çıkan yüzde 42 “Hayır” oyunun önemli bir kısmının geldiği sahillerin toplumun sözde en eğitimli ve “çağdaş” yaşam tarzına sahip olan kesimlerini oluşturdukları da safsatadan ibaret. Araştırmaların da gösterdiği gibi, dindarlıkla ilgili göstergeler dahil olmak üzere hayat tarzı bakımından, yüzde 42’yi oluşturan CHP ve MHP seçmeni ile AKP seçmeni arasında esaslı farklılıklar bulunmamaktadır. “Beyaz Türk” sözcülerinin gönlünden geçtiği anlamda “çağdaş yaşam biçimi”ne sahip seçmen adacıkları elbette var, ama bunlar yüzde 42’nin içinde marjinal bir büyüklüğü temsil ediyorlar. Kaldı ki, yine onların anladığı anlamda “eğitimli” olmak da “Hayırcılar”a mahsus değil.

Bunu söyleyenler sahilleri buralarda tatil yapan mevsimlik konuklardan ibaret sanıyor olsalar gerek. “Hayır”cı yüzde 42’yi en eğitimli ve çağdaş kesimler olarak nitelemekle aslında -zaman zaman ağızlarından kaçırdıkları gibi- “Evet” oyu veren yüzde 58’in “cahil gericiler” yığını olduğunu anlatmak istiyorlar. “Cahil gericiler” deyiminin de çağrıştırdığı gibi, çağdaşlık, Beyaz Türklük ve benzeri kavramların asıl öne çıkardığı nokta, din karşısındaki kuşkucu tutumdur. Yani, “Beyaz Türklük” aslında dinin ve dindarlığın çağrıştırdığı şeylere antipatiyi ifade ediyor. Eh, öyle olunca da, “Beyaz Türk” mantığıyla gayet tutarlı olarak, “yüzde 42, yüzde 52’den büyük” olmuş, statüko taraftarlığı da otomatik olarak “ilericilik” haline gelmiş oluyor.

Kısaca, “Beyaz Türk” söylemi sadece basit bir kendini beğenmişliği, “kerameti kendinden menkul” bir vehmi yansıtmıyor; bu, yer yer faşizan unsurlar da taşıyan tipik bir ötekileştirme söylemidir. Bu dil çoğulculuk ve çeşitliliğin, hoşgörünün, farklılığa saygının, barış içinde bir arada yaşamanın dili değildir. Bu, kendilerini toplumun çoğunluğundan üstün gören marjinal bir kesimin, hayat tarzı odaklı tek-kültürcü bir siyasete otoriter yoldan yer açma arayışının bir ifadesidir.

Star,20.10.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et