Başörtüsü özgürlüğünü neden savundum?

Eski Sovyet rejimlerini anlatmak için kullanılan nefis bir söz vardır: “Kesin olan gelecektir, geçmiş sürekli değişir.” Çek romancı Kundera, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’nda asıl mücadelenin geleceği değil geçmişi yeniden tanımlamak için yapıldığını anlatır.

Romanın başında Çekoslovakya’dan bir tablo resmeder: Şubat 1948. Soğuk ve karlı bir gündür. Prag’ın tarihî şehir meydanındaki bir balkonda Komünist Parti’nin Stalinst lideri Gottwald bir konuşma yapmaktadır. Yanında Dışişleri Bakanı Clementis vardır. Bir ara Clementis başındaki şapkasını çıkarır ve soğuktan üşümesin diye Gottwald’ın kafasına koyar. Birkaç yıl sonra Clementis rejim tarafından Troçkist olarak itibarsızlaştırılır, yargılanır ve 1952’de asılır. Ardından tarih ‘yeniden yapılır’. Clementis, 1948 balkon konuşması fotoğraflarından ‘temizlenir’. Fakat kendi başından alıp Gottwald’a giydirdiği şapka kalır o fotoğrafta.”

Sonuç: Tarih içinde hakikati barındırır, her unutuş bir hatırlamayı da içerir.

Bugünlerde liberal demokrat bazı isimleri itibarsızlaştırmak için yürütülen kampanya da boş. Onların izleri yakın tarihin her yerinde. Gizleyemez, unutturamazsınız… Örnek mi? Kamu Denetçiliği Kurumu (ombudsman) kamuda başörtüsü yasağının kaldırılması yönünde bir tavsiye kararı almış. Gecikmiş de olsa eşitlik ilkesi adına sevindirici bir gelişme. Daha yakın döneme kadar başörtülüler üniversite kampüslerine alınmıyor, dersliklerden çıkartılıyordu. Milyonlarca kişiyle yarışıp üniversiteleri kazanan kız öğrencilerimizin okumaları engelleniyordu. Onların tercih haklarına saygı duyulmuyor, ayrımcılık yapılarak üniversitelere sokulmuyorlardı.

Türkiye’nin onurlu demokratları bu zulme karşı yıllarca mücadele verdiler. Zulmün mağduru olduğunu söyleyen bazıları şimdi o onurlu demokratlara zulmetmeye çalışıyor, zalimlikte yarışıyorlar.

Geçenlerde aldığım birkaç mesajda şöyle diyordu: “Başörtülülere zulmedilirken neredeydiniz?” Benim dışımda Cengiz Çandar’ın, Ahmet ve Mehmet Altan’ların, Şahin Alpay’ın, Ahmet Turan Alkan’ın adı zikrediliyordu. Güldüm; komikti çünkü soru. Şaşırmadım; hafızasız, hafızası silinen, silinebilen insanlar yaşıyordu yeryüzünde…

Bu isimlerin vesayet rejiminin en karanlık günlerinde başörtülülerin haklarını nasıl savunduklarını unutan veya bilmeyenler bugün dönüp saydırıyorlardı.

Ne denebilir ki?

1993 yılından beri öğretim üyeliği yaptığım ODTÜ’de bütün öğrencilerimin haklarını korumaya çalıştım, başörtülüler dahil… Öcüleştirilirken, ötekileştirilirken ve hatta sınıflardan atılıp haklarında soruşturmalar açılırken haklarından mahrum edilmemeleri için uğraştım. Liberal bir aydın olarak öğrencilerin/insanların yaşamlarına ve tercihlerine devletin müdahalede bulunmasını kabul edemezdim.

Hafızasız, bilgisiz ve vicdansız kimilerinin bugünkü tutumları hiç umurumda değil. Doğru olanı yaptım o gün; özgürlüğün, eşitliğin, insanlığın yanında durdum. Bugün de öyle…

Bugünkü gibi değil, zor günlerde üniversitede ‘başörtüsüne özgürlük’ kampanyası yürüttüm, televizyonda kendi rektörümle tartıştım. İmza kampanyasıyla her kimlikten, düşünceden, kesimden özgürlükçü öğretim üyeleri otoriter, baskıcı, tek-tipçi yönetime karşı ilk defa topluca seslerini yükselttiler.

Binlerce öğretim üyesi tarafından imzalanan bildiri şöyle diyordu: “Üniversitelerin düşünce, ifade, din ve inanç özgürlükleri ile eğitim ve öğretim gibi en temel insan hakları karşısında yasakçı değil özgürlükçü bir tavır alması gereken kurumlar olduğunu düşünüyoruz. Üniversitelerimizin özgürlüklerle ve bilim üretimiyle anılmasını istiyoruz. İstisnasız her demokratik ülkede olduğu gibi üniversitelerimizde de kılık-kıyafet serbestliğinin; hiçbir din, inanç, düşünce, ırk, grup ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bütün öğrencilere tanınması gereğine inanıyor; aksi yöndeki tüm düzenleme ve uygulamalara bir an önce son verilmesini talep ediyoruz.”

Kampanya sırasında hakarete de uğradım, tehdit de gördüm. Bildiriye imza atan arkadaşlar bugün YÖK’ün en tepe noktasından üniversite yönetimlerine kadar değişik yerlerde yetkili konumdalar. Bildirinin özgürlükçü ruhuna hâlâ sahip çıktıklarını umuyorum. Sorumluluk kendilerinin…

 

Dünün mağduru muhafazakârlardan beklentim çok basit; zor günlerinde onların özgürlüklerini savunanların özgürlüklerine bugün saygı duymaları… Çok mu zor?

Bu yazı Zaman Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et