Başka Bir Önerisi Olan?

60 yaşımdayım. 1970’li yılların ortalarında, 8-10 yaşlarımdayken, babamla beraber kasabada bir kahvehaneye giderdik. Babam arkadaşlarının yanına otururdu. Ben de ayakta konuşmalarını dinlerdim. Bir gün, memur maaşlarından konu açıldı. Biri “hükümet maaşlara zam yapacakmış” dedi. Bir başkası da “yapsa ne olur, hükümet önce kaşıkla veriyor, sonra kepçeyle alıyor” dedi.

Aradan 50 yıl geçti ve ben bu muhabbeti dinlemediğim, bu kısır döngüyü yaşamadığım hiçbir dönem hatırlamıyorum.

Bu süreçte her seçimde muhalefet, seçilebilmek için seçmene, akla hayale gelmeyecek şeyler vaat etti. Sadece 1983 yılı seçimleri ve 2002, 2007 ve 2011 seçimleri hariç, mevcut iktidarlar da yetkiyi kaptırmamak için muhalefetin vaatlerini seçimden önce gerçekleştirdi. Seçimden sonra da doğal olarak kat be kat geri aldı.

14 Mayıs’ta bir seçim yaşadık. Seçimden önce, 11 yenilginin acısını 12. seçimde çıkartmak isteyen muhalefet, yine klasik seçim rüşvetlerine sarıldı. İktidarının sallantıda olduğunu fark eden hükümet de muhalefetin “vereceğim” dediklerini peşinen verdi. Seçim ikinci tura kalınca adayları bir başka telaş ve heyecan sardı. Önceki verdikleri vaatlerle seçimi ilk turda kazanamayınca ikinci tura daha fazlasını vereceklerini söyleyerek gittiler. Yani aslında 5 yıl sonra yaşamamız gereken bir seçini 2 hafta sonra tekrar yaşadık. Küçük bir farkla adaylardan mevcut iktidarda olanı seçimi kazandı. İlk turla ikinci tur arasında gerçekleştirmeye zaman bulamadığı vaatlerini seçimden sonra yerine getirmeye başladı. “Biz söz verdik mi sözümüzü tutarız” dedi. Çünkü 9 ay sonra yine seçim var. Peşinden de, yerine getirdiği ekonomik vaatleri karşılamak için hemen ertesi gün vergileri artırdı, ilave vergiler koydu. Yani 50 yıl önceki gibi, kaşıkla verdiğini kepçeyle almanın yolunu açtı. Olacak olan buydu, başka bir seçenek de yoktu zaten. Ama niye kızılıyor, neden şikâyet ediliyor anlamak zor. Devlet karşılıksız verdiği parayı nereden bulacaktı ki? Başka bir yolu var mıydı bunun?

Üstelik, bir önceki kesimlere (işçi, memur, emekli) verilenler bir sonraki kesim için baz oluşturdu. Şayet kesimlerden birine biraz fazla verilmişse diğeri isyan edip daha fazlasını istedi. Diğer kesim de en azından aynısını istediğini belirtti. İlk verilen kesimin aldığı diğerlerine göre az kalınca tekrar isyan bayrağını kaldırdı. Verilenler zam ve vergilerle fazlasıyla geri alınınca, yeni vergi ve zamların telafisi için yeniden ilave istendi. Her seferinde bir diğer kesim ağladı. Siyaset de zararların telafi edileceğini söyledi. Daha önümüzde bir de 2024 yılı başında yine asgari ücret ve memur zamları tarihleri var.

Bizim ülkemizde partilerin ‘vatandaşa en çok ekonomik rüşvet vereni’ makbuldür. İktidarın, ‘karşılıksız para vereni’ ayakta kalabilir. Bunu gözetmeyen partilerin seçim kazanma, yanlışlıkla kazansa bile iktidarda kalma ihtimalleri yoktur.

Peki, bu bir 50 yıl, bir 50 yıl daha böyle sürüp gidecek mi? Aynı sahneleri benim torunum da yaşayacak mı?

Bu noktadan sonra yazacaklarımı isterseniz bir “kara mizah” örneği olarak okuyabilirsiniz. Haklısınız da. Yayınlanmadan önce hiç kimseye, okuyup görüş bildirsin diye göndermiyorum. Hatta eşime bile, göremediğim hatalarımı söylesin diye okutmuyorum. Yazdıklarımın bir realitesi, rasyonalitesi, demokratikliği yok. Bunu ben de biliyorum elbet. Ama aklıma başka da bir çözüm gelmiyor.

Çözüm ne olabilir?

Türkiye, 25 yıllık seçimsiz bir dönem yaşamalı. Genel, yerel seçim ve referandum olmadan bir 25 yıl geçirmeliyiz. Bu konuda bütün partiler anlaşıp, mevcut her partinin sayısı oranında bakanla temsil edileceği kabine ve (son gerçekleşen seçim baz alınarak) başında da birinci, üçüncü ve beşinci 5 yıl Cumhur ittifakından, ikinci ve dördüncü 5 yıl Millet İttifakından (çünkü son seçimde birbirine yakın oy almış 2 adayın da bunda hakkı var) bir kişinin Cumhurbaşkanlığında ülke yönetilmeli. İlk başta yapılacak protokolde, devlete 25 yıl boyunca memur alınmayacağı, emekli olanlarla sayının azaltılacağı, maaşlara sadece enflasyon oranında yapılacak zamlardan başka hiçbir ekonomik iyileştirme yapılmayacağı, asgari ücretin ne kadar olacağına hükümetin karışmayacağı, devlet sadece engelli ve kimsesizlere yaptığı yardımdan başka hiçbir sosyal yardım yapmayacağı, devletin de deprem gibi acil ihtiyaçlar dışında hiçbir masraf yapmayacağı gibi şartlar konulmalı. 25 yıl sonraki seçimin tarihi bugünden belirlenerek, o tarihten erken hiçbir seçim yapılamayacağına dair kat’i bir madde konularak farklı bir dönem yaşamalıyız.

Yerel yönetimlerde de buna benzer bir formül uygulanabilir.

Bu 25 yıl bize, böyle karşılıksız vaatler verilmeyince devletin bütçesinin denkleştiğini, ekonominin düzeldiğini, seçmenden korkulduğu için yapılamayan birçok icraatın yapılabildiğini gösterecektir. Devletten ulüfe gör(e)meyen vatandaş da kendi geçimini temin için daha çok çalışması, yani yaşına bakmadan üretmesi gerektiğini öğrenecektir.

Okuyanların bıyık altından güldüklerini görüyorum. Ama benim aklıma gelen acı reçete bu. Yukarıda da belirttiğim gibi, yazdıklarımın bir karşılığı olmadığını biliyorum. Şayet okuduysanız bana, kendi çözüm önerilerinizi sunarsanız memnun olurum.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et