Geçtiğimiz hafta iki önemli gelişme yaşandı. Önce CHP, TBMM Anayasa Mutabakat Komisyonundan çekildi. Sonra PKK’nın ‘Devrimci Halk Savaşı’ adıyla başlattığı ayaklanma aşaması, Ankara’daki bombalı terör olayı ile yeni bir eşiği aştı.
PKK, müzakere sürecinin hedefi olan silah bırakma ve normal bir siyasi parti olmayı bir tür yenilgi olarak gördüğü için çatışmaya geri döndü. PKK, Suriye’de kazandığı alan ve avantajlar üzerinden Türkiye’de de buna benzer bir şekilde, belli bir alanda özyönetim adı altında egemenlik paylaşımına dayanan bir stratejiyi şiddet yoluyla gerçekleştirmek istiyor. Bir takım şehir merkezlerinde şiddet yoluyla hayata geçirilmeye çalışılan özyönetimlerin iki amacı var. Demokratik sivil yönetimleri terörle mücadeleyi yürütemeyecek kadar bezdirerek pazarlığa zorlamak veya demokratik sivil yönetime son verecek bir olağanüstü yönetimin kapısını aralamak.
PKK Ayaklanma Aşamasında
PKK, ilçelerdeki şiddet kampanyasıyla güvenlik kuvvetlerini yenemeyeceğinin farkında… Bu kampanyayla Suriye’deki PYD bölgesini garanti altına almak, Türkiye’ye yönelik dış baskıyı arttırmak ve Erdoğan-AK Parti yönetemiyor algısı oluşturmak isteniyor.
PKK’nın Kuzey Irak’ta hava kuvvetlerinin, şehir merkezleri ve Türkiye kırsalında güvenlik kuvvetlerinin baskısı karşısında çatışmayı yeni alanlara taşıyarak üzerindeki baskıyı azaltmak istediği görülüyor. Türkiye’nin batısında metropollerde şiddet eylemleri, PYD bölgesinden taciz ateşleri, HDP ve PYD üzerinden yürütülen diplomasinin amacı bu… PKK baharla beraber metropollerde ve kırsal alandaki yeni saldırılarla, gerilla savaşında kesin sonuç alacak üçüncü aşamayı denemek istiyor.
Ankara’daki intihar bombacısının eylemiyle bu yöndeki aşamaya geçildiğinin işareti verilmiş oldu. Bunu muhtemelen sınırda veya içeride askeri birliklere PKK dağ kadrosunun saldırısı takip edecektir. Bütün bunlar olurken PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin imkân ve kadroları kullanılırken, diğer yandan da ısrarla bu eylemlerin PYD dışındaki aktörler tarafından gerçekleştirildiği iddia edileceği şimdiden tahmin edilebilir.
CHP Durumun Farkında mı?
PKK kıra dayalı gerilla mücadelesini, yeni unsurlarla zenginleştirerek kesin sonuç alacak üçüncü aşamaya taşırken, Türkiye’deki merkez siyaset ve merkez medya durumun ciddiyetini halen anlayabilmiş değil. Bilhassa ana muhalefet partisi CHP, konuya polemik ve kısır tartışma dışında bir perspektifle bakamıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 1 Kasım seçimleri sonrasındaki performansı bu bakımdan dikkat çekiyor.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin bütünlüğünün ve anayasal demokratik hukuk devletinin PKK’nın ayaklanma tehdidiyle karşı karşıya kaldığını görmezden geliyor. CHP bu tehlike karşısında siyasi bir cevap vermek ve mutabakat çerçevesi üretmek yerine, Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı dışında bir politika üretemiyor. CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın son günlerde çıkarak Kılıçdaroğlu’nu ve CHP politikalarını eleştirmesi CHP tabanından yükselen bir rahatsızlığın ifadesi olarak etkili oluyor.
Tam böyle bir zamanda, CHP’nin yine Erdoğan karşıtlığı üzerinden Anayasa Mutabakat Komisyonundan çekilmesi dikkat çekicidir. PKK/ HDP hattının Türkiye’nin sınırlarını tartışmaya açarak Lozan’ın çöktüğünü, özyönetim üzerinden anayasal yönetime şiddet yoluyla meydan okunduğu ve ayaklanma çağrılarının yapıldığı günlerde, CHP’nin Anayasa Mutabakat Komisyonundan çekilmesi sadece siyasi körlükle açıklanabilir mi? Yoksa CHP başka bir arayışın içinde mi? Önümüzdeki günlerin temel tartışma konusu budur.
Yeni Yüzyıl, 23.02.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/ankaradaki-bomba-anayasa-ve-chp-1423