AK Parti kısmi bir anayasa değişikliği paketini kamuoyuna açıkladı. Muhtemelen yakın gelecekte bu paket TBMM’de görüşülecek ve muhtemelen bu değişiklik halkoyuna sunulacaktır.
Bu yazıda, bu değişikliğin halkoyuna sunulması neticesinde kabul edilmesi halinde Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bu değişikliği anayasallık açısından denetleyip denetleyemeyeceği hususunu tahlil etmek istiyorum.
Meseleyi anayasal açıdan tahlil etmek gerekirse; Anayasa’da halkoylaması ile kabul edilen anayasa değişikliklerinin AYM’nin denetimi dışında kaldığına dair açık bir ifade yoktur.
Bu durumda, mesele yüzeysel olarak değerlendirildiğinde, AYM’nin halkoylaması ile kabul edilen anayasa değişikliklerini anayasallık açısından denetleyebileceği söylenebilir. Fakat meselenin bu kadar basit olmadığını ifade etmek isterim. Şöyle ki:
Anayasa’nın başlangıcında şöyle bir ifade yer alır: “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu”. Yine Anayasa’nın 1. ve 2. maddelerine göre Türkiye Devleti Demokratik bir Cumhuriyet’tir; 6. maddesine göre “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır”. Bu maddelerde halkın egemenliği bizzat kullanması öngörülmemiş ise de, bu konu 175. maddede düzenlenmiştir. 175. maddedeki şartların gerçekleşmesi halinde halk, halkoylaması yoluyla egemenlik hakkını doğrudan kullanabilir.
ASLİ KURUCU İKTİDAR HALKTIR
Peki, halkın halkoylaması yoluyla iradesini kullanması ne anlama gelmektedir; bu yolla ortaya konulan bir irade, normal bir anayasal ya da kamusal kurumun iradesi ile eş düzeyde kabul edilebilir mi?
Önce bu konuya ilişkin Fransa’da yaşanan bir örnek vakaya değinmek istiyorum. Fransa’nın efsanevi devlet başkanlarından De Gaulle, 1962 yılında cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören bir anayasa değişikliğini, Anayasa’ya aykırı olduğu halde halkoyuna sunar ve halkoylaması neticesinde değişiklik kabul edilir. Her ne kadar anayasa değişikliğinin halkoylaması yoluyla kabulünü neredeyse tüm siyasi partiler ve hukukçular karşı çıkarak eleştirip bu usulün Anayasa’ya aykırı olduğunu söylese, Devlet Şûrası bu eleştirilerle uyumlu görüş beyan etse de, De Gaulle, 2.10.1962 tarihli kararnameyle cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesine ilişkin kanun tasarısını halkoyuna sunar. Anayasa Konseyi, önüne gelen bu anayasa değişikliğine ilişkin 6.11.1962 günü şu kararı verir: “Anayasa Konseyi’nin görev alanına sadece Anayasa’nın 61. maddesinde belirtilen parlamento tarafından oylanıp kabul edilen kanunlar girmektedir. Ulusal egemenliğin doğrudan ifadesi olan halkoylaması sonucu halk tarafından kabul edilen kanunlar Anayasa Konseyi’nin denetimi alanına girmemektedir. Halk, egemenliğini doğrudan kullanan bir iktidar olarak kamusal bir organ değildir”. Peki, De Gaulle, bütün anayasaya aykırılık itirazlarına rağmen bu kanunu niçin halkoylamasına sunmak istemiştir? Cevap: “Asli kurucu iktidar olan halka son sözü söyletmek”. (İ. Şahbaz, Yarı Doğrudan Demokrasi Kurumu Olarak Referandum ve Türkiye, 2006, s. 224-227, E. Teziç, Anayasa Hukuku, 2009, s. 183-184)
Teziç, halkın halkoylaması yoluyla anayasa değişikliğini kabul etmesini, asli kurucu iktidar olan halkın, türev kurucu iktidar olan ve anayasal usullere göre faaliyet gösteren yasama organının yerine geçerek karar vermesi olarak nitelemektedir (Teziç, s. 183). Nitekim Türk AYM’ne göre de “Katılımcı, müzakereci ve uzlaşıyı esas alan demokratik ülkelerde asli kurucu iktidarın sahibi halktır.” (AYM Kararı: E. 2008/16, K. 2008/116, KT.: 05.06.2008)
O zaman bütün bu söylenenler çerçevesinde şu değerlendirmeyi yapmak mümkündür. Madem asli kurucu iktidarın sahibi halktır; o zaman AYM, bu iktidarın tasarrufunu denetleyebilir mi; hele ki bu denetimin konusu bir anayasa değişikliği ise ve AYM’nin de Anayasa’ya göre bu denetim yetkisi sadece şekli denetimle sınırlı ise, bu denetimin kapsamı da Anayasa’da “teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile” sınırlandırılmış ise AYM, bu iradeyi neye istinaden denetleyecektir?
Benim bu soruya cevabım AYM’nin böyle bir denetim yetkisinin olmadığı yönündedir. Bu tür işlemleri denetlemeye kalkışması halinde, asli kurucu iktidardan yoksun kurulu bir iktidara sahip olan AYM’nin, halk adına kullandığı denetim yetkisi vasıtasıyla, asli kurucu iktidar olan ve egemenliğin asıl sahibi olan halkın iradesini iptal etmesi anlamına gelecektir. Nasıl AYM’leri, asli kurucu iktidar olarak nitelenen “darbe yönetimleri”nin, o yönetim döneminde, yapmış olduğu yasama işlemlerini denetleyemiyorsa, halkın asli kurucu iktidar sıfatı ile yapmış olduğu anayasa değişikliklerini onaylama işlemini denetleme yetkisinin olmadığı da çok rahatlıkla söylenebilir. Bu denetim, kendisine vekalet yetkisi veren müvekkilin iradesinin vekil tarafından iptal edilmesine benzer. Bunun vekalet ve temsiliyet ilişkilerinin tabiatı ile bağdaşırlığı bulunmamaktadır.
HALK İRADESİ YARGI BÜROKRASİSİNE KURBAN EDİLEMEZ
Bu şuna benzer: “Ey halk, ben (AYM), senin verdiğin egemenlik yetkisini kullanarak, senin doğrudan egemenlik yetkisini kullanarak verdiğin bir kararı geçersiz kılıyorum, benim olduğum yerde sana söz düşmez, söz söylesen de benim Anayasa’ya aykırı dediğim hiçbir karara imza atamazsın.” Bu, türev/ikincil/tali bir iktidarın, asli kurucu güce sahip halkın Anayasa’yı değiştirme yetkisini elinden alması neticesini doğurur ki, bunun ne milli egemenlik ne asli kurucu iktidarın tabiatıyla bağdaşırlığı bulunmaktadır. Bunun adı, halkın bürokratik irade tarafından boğulmasından başka bir şey değildir. Hele bir anayasa değişikliğini, daha halkoylamasına sunulmazdan önce denetleyip onu iptal etmek, “halkın sözünü kesmek, halkın kararını bildirme imkânını ortadan kaldırmak; ey halk bu konuda sen söz söyleyemezsin, sus otur oturduğun yerde” demek anlamına gelir. Bunun adı tali kurucu iktidarın asli kurucu iktidarı aşağılayarak itibarsızlaştırmasıdır. Bunun da bir demokraside kabul edilebilirliği bulunmamaktadır. Hele ki bir anayasa değişikliği demokratikleşmeyi sağlıyor, hak ve hürriyetlerin alanını genişletiyor, hukuk devletinin tahkim edilmesi neticesini doğuracak bir içeriğe sahip ise, bu yöndeki bir anayasa değişikliğine ilişkin halk iradesinin yargı bürokrasisi tarafından iptali, esasen demokrasinin iptali anlamına gelecektir.
Kısaca özetlemek gerekirse, ileride yapılması muhtemel olan anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması halinde, ne halkoyuna sunma öncesinde ne de halkoyuna sunulduktan sonra, bu anayasa değişikliğini AYM’nin denetleyerek iptal etmesinin kabul edilirliğinin bulunmadığını düşünüyorum. Bu konunun bugünden itibaren esaslı bir şekilde tartışılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.
Zaman, 24.03.2010