Son Anayasa değişikliklerinin iptali için açılan dava karşısında Anayasa Mahkemesi’nin nasıl bir tutum takınacağı epey bir süredir merak ediliyordu. Aslına bakılırsa, bu konuda meraktan da öte bir durum söz konusuydu: Mahkeme’nin kararına ilişkin endişeli bir bekleyiş vardı.
Tabii, “endişe”den söz ederken demokrasi kaygısı taşıyanların duygusunu kastediyorum. Yoksa, Türkiye’ siyasetinin gitgide “yargı otokrasisi” batağına saplanmasında hiçbir sakınca görmeyenlerin endişe edecekleri bir şey yoktu. Aksine onların Anayasa Mahkemesi’ne güvenleri tamdı.
Ve onlar haklı çıktılar: Anayasa Mahkemesi, son yıllarda alışkanlık haline getirdiği üzere, toplumun demokratikleşme yanlısı kesiminin ümitlerini bir kere daha boşa çıkardı! Nitekim, Mahkeme iptal davasını “ilk inceleme” aşamasında reddetmek yerine, davayı şekil açısından kabul edilebilir bulup incelemeye aldı. Böylece, 12 Eylül’de yapılması planlanan “halk oylaması” da tehlikeye girmiş oldu.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının “halk oylaması”nın yapılmasını engelleme ihtimalinin ortaya çıkmasının neden demokrasiye aykırı olduğunu herhalde herkes kolaylıkla anlayabilir. Çünkü, eğer davanın sonucunda anayasa değişiklikleri kısmen dahi olsa iptal edilirse veya bu konuda “yürürlüğün durdurulması” kararı verilirse; bunun siyasi anlamı, kendi yetkisinde olan bir meselede halkın son sözü söylemesinin önlenmesi ve böylece “millet egemenliği”nin askıya alınması olur.
Ama demokratik mülâhazalar bir yana, Anayasa Mahkemesi’nin davayı kabule değer bulması yürürlükteki Anayasaya da aykırıdır. Çünkü bu olayda söz konusu olduğu gibi, anayasa değişikliğinde halk oylamasına gidilmesinin zorunlu olduğu durumlarda, “halk oylaması” değişiklik sürecinin tamamlayıcı bir parçasıdır. Yani, süreç ancak egemenliğin sahibi olan milletin iradesinin halk oylamasında belirmesiyle tamamlanmış olur. Eğer referandumda “millet” değişikliği reddederse mesele kalmaz; ama onaylarsa bu sefer de onun iradesini geçersiz kılacak başka bir irade yoktur. Anayasa Mahkemesi gibi, varlığını “egemenliğin sahibi” olan milletin iradesine borçlu olan bir kurumun bu iradeyi iptal edebileceğini düşünmek zaten abestir.
Anayasa değişikliğinin daha önceki aşamasında TBMM tarafından bazı usuli sakatlıklar yapılmış olsa bile -ki bu örnekte sonuca etkili bir sakatlık yoktur- durum değişmez. Çünkü, işlem (anayasa değişikliği) süreci bir bütündür ve onu nihai olarak tekemmül ettiren de halk oylamasında belirecek olan “millet iradesi”dir. Böyle bakıldığında, zaman zaman söylendiği gibi, “millet iradesinin onay yönünde belirmesi daha önceki aşamalardaki şekil ve usul sakatlıklarını düzeltmiş olur” demeye de gerek yoktur. Çünkü, işlem halk oylamasıyla tamamlanacağına göre, ortada davaya konu olacak “ayrılabilir” bir işlem yoktur. Başka bir anlatımla, sadece halk oylamasına sunulması zorunlu olan anayasa değişiklikleri bakımından, TBMM’nin kabul ettiği değişiklik “kanun”u kendi başına hukuki sonuç doğurmaya elverişli değildir.
Öte yandan, Anayasa’nın 175. maddesinde (4. fıkra), Meclis tarafından üçte ikiden az bir oy çoğunluğuyla kabul edilen değişiklik kanununu Meclise geri göndermemesi halinde Cumhurbaşkanının onu Resmi Gazete’de yayımlatmasının “halkoyuna sunulmak” amacıyla olduğu konusunda tereddüt yoktur. Yani, buradaki yayımın yürürlük amaçlı olmadığı açıktır. Oysa, iptal davası yürürlüğe giren kamusal işlemler için öngörülmüş olan bir yoldur. Zaten öyle olmasaydı bu dava sonunda işlemin geçersizliğinin deklare edilmesine “iptal” demek anlamsız olurdu. Onun içindir ki, yürürlüğe girmesi halk oylamasının sonucuna bağlı olan bir anayasa değişikliğine karşı iptal davası açılamaz.
Bu duruma göre, Anayasa Mahkemesi’nin henüz yürürlüğe girmemiş bir Anayasa değişikliğini sadece geçersiz ilân etmesi değil, onu denetlemeyi kabul etmesi bile kendisini “mahkeme” olmaktan çıkarıp, yasama sürecinin bir parçası haline getirmesi veya “ön denetim” yapan bir organa dönüşmesi anlamına gelir.
Kısaca demek istediğim şu ki, Anayasa Mahkemesi yapacağı inceleme sonucunda anayasa değişikliğini iptal etmese bile, davayı görüşmeyi kabul etmekle Anayasayı zaten ihlâl etmiştir.
Star, 12.06.2010