Anayasa Mahkemesi (2): Kılıç’ın konuşmasındaki doğrular

Anayasa Mahkemesi’nin 52. kuruluş yıldönümünde Başkan Haşim Kılıç’ın yaptığı konuşma büyük bir yankı uyandırdı. Kılıç, iktidarın öfkeli şimşeklerini üzerine çekerken muhalefetin ise desteğini arkasına aldı. Gerek konvansiyonel gerek sosyal medya da Kılıç’ın konuşmasına çok büyük bir yer verildi. İktidara yakın medya, Kılıç’ı içinden çıktığı mahalleye ihanet eden ve beyaz Türklere yaranmak isteyen bir tavır içinde olmakla eleştirdi. Muhalif medya ise, Kılıç’ı “Erdoğan’ı durduran adam” olarak selamladı. AYM Başkanı’nı elinde kılıçla Erdoğan’a karşı cengâverce mücadele ederken gösteren illüstrasyonlar yayınlandı. “Ankara’da hâkimler var” sözüne bolca atıf yapıldı. AYM, Kılıç’ın konuşmasının tam metnini sayfasında yayınladı. Kılıçdaroğlu, Kılıç’ın konuşmasının tüm AYM üyelerinin iradesini yansıttığını söyledi. Aynı kanıda değilim. Konuşma, Kılıç’ın şahsi düşüncelerini içeriyor. Nitekim Kılıç da konuşma sonrası basın mensuplarına yaptığı açıklamada, metinde bireysel düşüncelerine yer verdiğini söyledi. Bu sebeple konuşmayı AYM’nin kurumsal duruşu olarak okumak yanlış. Hatta bazı mahkeme üyelerinin bu konuşmadan büyük bir rahatsızlık duymuş olmaları, çok daha yüksek bir ihtimal. Kılıç’ın metni içinde hem doğruları hem de yanlışları barındırıyor. Doğrular faslında iki noktaya değinilebilir. Birincisi “paralel yapı” konusudur. Kılıç’a göre, toplumdan kabul gören 2010 değişiklikleri ile birlikte yargıda vesayetçi anlayışının ortadan kaldırılması için cesaretli adımlar atıldı, vesayetçi yapılar tasfiye edildi. Bununla birlikte yargıda büyük bir boşluk doğdu. “Bu boşluğun, toplumun her kesimini kucaklayan, hoşgörülü, özgürlükçü, çoğulcu, adil ve evrensel değerleri yansıtan tercihlerle doldurulması gerekirken, ne yazık ki bunu gerçekleştiremedik. Bu kez, farklı renkte yeni bir vesayet sisteminin oluşmasına tanık olduk. Kimse bu yeni oluşumun günahından kendini soyutlamaya çalışmasın.” ‘Paralel yapı’ ve ‘çete’ Bu ifadeler, aslında yargıda devlet hiyerarşisinin dışında paralel bir yapılanmanın olduğunun teyidi. Bu yapılanmanın oluşmasında herkesin payı olduğu gibi kendi kurumunun da payı var. Hatta AYM’nin diğerlerine nazaran daha günahkâr olduğunu söylemek de mümkün. Zira 2010’da anayasa değişikliğine gidilirken AYM verdiği kararla HSYK’da bloklaşmaya kapı aralayan bir karar aldı. Yargıdaki sorunların önemli bir kısmı bugün buradan kaynaklanıyor. Dolayısıyla Kılıç’ın bunu genel bir ifadeyle geçiştirme yerine AYM’nin sorumluluğunu ortaya koyması ve bir özeleştiride bulunması daha isabetli olurdu. Kılıç, yargıya ilişkin olarak dillendirilen “paralel devlet” ve “çete” iddiaların “çok vahim, çok ciddi ve çok ağır bir suçlama” olduğunu belirtiyor ve bunun doğurduğu iki sonuca dikkat çekiyor: Sonuçlardan biri, yargı kurumlarında yaşanılan psikolojik travmadır. Yargı mensuplarının birbirlerini delilsiz mektuplarla ihbar etmesi, yargıda ayrışma ve bölünme artık vakayı adiyeden bir hâl almış durumdadır. Diğer sonuç ise, toplumun yargıya güvenin ortadan kalkmasıdır. Öyle ki toplum en basit davalarda verilen kararlara dahi itibar etmemektedir. ‘İç ağrısı’ Yerinde tespitler. Gerçekten de artık bir mahkemeye çıktıklarında vatandaşların ilk düşündüğü şey, karşılarında oturan hâkim ve savcıların devlete mi yoksa paralel yapıya mı mensup olduklarıdır. Vatandaşın algısının böyle olduğu bir yerden adalet çıkmaz. Yargı da bu “iç ağrısı” ile yaşayamaz. Sorunun çözülmesi gerekiyor. Peki, nasıl? Paralel yapıdan talimat aldıkları iddia edilenlerin görev yaptıkları yerlerden alınıp başka yerlere nakledilmesinin çözüm üretir mi? Hayır, üretmediği aşikâr. Mesela İstanbul’da sorun üreten birinin Bolu’ya tayin ederseniz, problemi halletmiş olmazsınız. Ayrıca bu kişi madem sorunlu, onu Bolu’ya göndermekle Boluları cezalandırmış olmuyor musunuz? Bolu’da oturanların günahı ne? Öyleyse ne yapılabilir? Bu badireyi atlatmanın yolu nedir? Kılıç, hukuku adres gösteriyor. Başta yargı ve yürütme organları olmak üzere herkesin “bu iddialarla ilgili bilgi, belge ve delilleri zaman geçirmeden ortaya koymak zorunda” olduğunu belirtiyor. Haklı. Bir vatandaş olarak benim beklentim de bu. Özellikle hükümetin, iddialarına kaynaklık teşkil eden somut delilleri açıklamak ve bu konuda kamuoyunu da bilgilendirmek sorumluluğu bulunuyor. Yargı ve emniyetteki paralel bir yapılanma, her birimizin yaşamı için ciddi bir tehdit teşkil eder ve bunun tüm ayrıntılarıyla açığa çıkarılması gerekir. Bu argümana karşı şu itiraz ileri sürülebilir: “Yargı çok büyük bir oranda paralel yapının etkisi altında. Dolayısıyla yargının mevcut haliyle bu işin altında kalkılmaz. En büyük engel, yargının bizatihi kendisi.” Ancak bu, hükümetin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu takdirde hükümet, siyaseti işletmeli ve yargının yeniden yapılandırılması için siyasi hamleler yapmalıdır. İddialar, kamuoyunda bir farkındalık oluşması için önemli. Ama sonuç alınması için bunların hukuki bir kararla ete kemiğe büründürülmesi lazım. Sorunlu üslup İkincisi, Kılıç’ın AYM’nin verdiği kararları savunmasıdır. AYM Kararları, iktidar kanadı tarafından sert eleştirilere uğradı, başbakan AYM’nin Twitter için verdiği karara “saygı duymadığını” ifade etti. Böylesine ağır bir yüklenme karşısında Kılıç’ın başkanlığını yaptığı mahkemenin kararlarının ardında durması ve gerekçelerini açıklaması normaldir. AYM’nin kararları ilahi bir kelam değil; bunlara “yanlış” diyenler de var, “doğru” diyenler de. Yanlış bulanların eleştirmeleri ne kadar haksa, doğru bulanların da savunmaları o kadar haktır. Burada bir sorun yok. Sorun, üsluptaydı. Karşısındakine bir sorunu anlatmak ve birlikte doğruyu bulmak isteyen bir dil yoktu ortada. Aksine Kılıç, AYM’nin eski hâlini hatırlatırcasına karşısında oturan siyasetçilere ayar veren bir dil kullandı. Sert ifadelere başvurdu, sorunları kişiselleştirdi. Bu da anlatılmak istenen meramı gölgeledi, öncellikle de Kılıç’a ve AYM’ye zarar verdi. Yine de bu çerçevede kalınsaydı “Üslup, sorunlu” denilip geçilebilirdi. Ancak Kılıç, bu çerçeveyle yetinmedi, doğrudan siyasi polemiklerin içine daldı ve birçok yanlış yaptı. Kılıç’ın konuşmasındaki yanlışlar da bir sonraki yazının konusu olsun.

Serbestiyet, 28.04.2014

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et