Anayasa Mahkemesi (AYM) bir süredir siyasi tartışmaların odağında bulunuyor. Sıcak gündeme dair verdiği kararlar –doğal olarak- ilgiyi mahkemenin üzerine çekiyor ve kararlara farklı tepkiler veriliyor. Son dönemde tablo özetle şöyle: İktidara destek olanlar mahkemenin tavrından hoşnut değiller, verdiği kararlardan rahatsızlık duyuyorlar ve yoğun eleştiriye tabi tutuyorlar. Buna mukabil iktidara muhalif olanlar ise mahkemenin kararlarını, otoriterleşen bir iktidara karşı hukuk devletinin bir savunusu olarak değerlendiriyorlar ve mahkemeye övgüde çok cömert davranıyorlar. Bilhassa HSYK ve Twitter kararlarından sonra mahkeme üzerindeki tartışmalar daha bir yoğunlaştı. İktidarın bazı mensupları ve iktidara yakın medya, bu kararları cumhurbaşkanlığı seçimi ile bağlantılı olarak değerlendirdiler. Onlara göre, mahkemenin kararlarının ardında Haşim Kılıç’ın cumhurbaşkanı olma hesabı yatıyordu. AYM, ana muhalefet partisi gibi hareket ediyor ve iktidarı zora sokan kararlar veriyordu. Böylelikle AYM, muhalefetin Kılıç’ı aday göstermesini ve desteklemesini sağlamaya çalışıyordu. Geçmişte bir AYM Başkanının, hiç hesapta yokken, cumhurbaşkanı olduğu hatırlandığında bu iddia çekici geliyor. Ama ikna edici değil. İki sebepten: Birincisi, cumhurbaşkanını artık halk seçiyor. Bu, son derece mühim. Zira siyaset dışı bir aktörün şansı, ancak eskiden olduğu gibi vesayetçi düzen devam etse ve cumhurbaşkanı Meclis tarafından seçilecek olsaydı söz konusu olabilirdi. Vesayetçi güçler bastırır, parlamento içi dengeler devreye girer, ayak oyunlarına başvurulur ve bir bürokrat Çankaya yolunu tutabilirdi. Fakat şimdi böyle bir durum yok; vesayet önemli oranda geriletilmiş durumda ve seçim yetkisi de halkta. Cumhurbaşkanı olmak isteyen kişi siyasi bir kampanya yürütecek, halka gidecek, ondan oy isteyecek ve onu ikna edecek. Bu da Çankaya’ya bir bürokratın çıkmasını fiilen imkansız kılıyor. Kılıç, elbette, cumhurbaşkanı olmak isteyebilir. Lakin bir şeyi istemek ile onu planlamak farklıdır. Kılıç’ın cumhurbaşkanı olmayı planlandığını, bunun için aday olmayı düşündüğünü zannetmiyorum. Hemen belirteyim ki, bu söylediklerim özel bir bilgiye dayanmıyor. Sadece öyle hissediyorum. Ama varsayalım ki hislerim beni yanlışa sevk ediyor ve yanılıyorum. Diyelim ki Kılıç’ın böyle bir niyeti var. Peki, tek başına niyet yeterli mi? Siyasetin gerçekleri yok mu? Kılıç’ın mevcut şartları göz önüne almadan yola revan olacağı düşünülebilir mi? Sıradan yurttaşlar olarak hepimiz muhalefetin gücünün sınırlarından haberdarız. Muhalefetin yekpare olmadığını, cumhurbaşkanlığına aday bulmakta zorlandığını görüyoruz. Seçim kazanma becerisinin çok kısıtlı olduğunun farkındayız. Bugünkü siyasi dengeler çerçevesinde AKP’nin göstereceği bir adaya karşı cumhurbaşkanlığını kazanmanın mümkün olmadığını da biliyoruz. Herhalde bizim gördüklerimizi Kılıç da görüyordur. Cumhurbaşkanı seçiminde toplumsal dinamiklerin ve siyasi gerçeklerin belirleyici olduğunu o da biliyordur. Bu sebeple Kılıç’ın muhalefetin zayıf ipiyle kuyuya ineceğine ihtimal vermiyorum. İkincisi, mahkemenin kararlarını cumhurbaşkanlığı seçimlerine bağlamak diğer üyelere de ciddi bir haksızlık içeriyor. AYM’nin kararlarını tek başına Kılıç almıyor. Kılıç’ın dışında 16 üye daha var. Bu üyeler farklı kaynaklardan geldiler ve farklı zamanlarda göreve başladılar. Aralarında yaşam tarzı ve dünya görüşü noktasında farklılıklar var. Tüm üyelerin Kılıç’ın cumhurbaşkanlığı için yekvücut hale geldikleri ve onun kişisel isteklerine hevesle hizmet ettikleri söylenemez. AYM’nin bir bütün olarak Kılıç’ı cumhurbaşkanı yapmak için seferberlik ilan ettiğini ve üyelerin de bu amaçla düşündüklerinin aksi kararlara imza attıklarını düşünmek akla yatkın olmasa gerektir. AYM’yi ve kararlarını eleştirmek için birçok hukuki ve güçlü gerekçe var; böyle zorlama iddialara sarılmaya gerek yok.
Serbestiyet, 26.04.2015