Şu günlerde Türkiye Siyaset Tarihi* isimli kitabımın ikinci cildi üzerinde çalıştığım için bir süre köşe yazısı yazmamayı kararlaştırmıştım. Fakat tarih doktoru Meral Akşener’in tarih konusundaki yanlışlarını gördükten sonra, kısa da olsa bir yazı yazmamın farz olduğunu düşündüm.
Akşener, 22.1.2023 tarihli konuşmasında, cumhurbaşkanını tarih bilmemekle suçladıktan sonra, aynen şunları söyledi:
“Demokrat Parti, Meclis’te grup kurar. Sonra 1947’de kongrede bir karar alır. Bir Hürriyet Misakı yayınlarlar. Derler ki Cumhurbaşkanı var olan partinin genel başkanı olamaz. (…) Celal Bayar ve İnönü biraraya gelirler. İkisi yakın arkadaştır. İnönü der ki; Celal Bey, anayasa değişikliği şu anda çok zor. Der ki; ben partinin tüzüğünü değiştireyim, Meclis’in iç tüzüğünü değiştirelim, sonra anayasayı değiştiririz. İnönü partiden ayrılır, sadece cumhurbaşkanı olur…”
Tam da bu dönemi yazdığım için bilgilerim taze; ama yine de kaynaklara bir daha baktım… Ulaştığım sonuçlar şöyle:
1. Bayar ile İnönü yakın arkadaş değildir; tam tersine iki sıkı rakiptir. Birisi diğerinin alternatifidir, rakibidir… (İnönü, Menderes’in idamını önlememe suçunun günahını affettirebilmek için 27 Mayıs sonrasında Bayar’ın affı için bir miktar uğraşmıştır; o kadar…)
2. Hürriyet Misakından sonra Bayar ile İnönü arasında bir görüşme olmamıştır; Akşener’in anlattığı konuşma da olmamıştır… (İnönü-Bayar görüşmesi, DP kurulmadan önce olmuştur; DP, İnönü’nün icazetinden sonra kurulmuştur…)
3. Hürriyet Misakındaki taleplerin bir kısmı CHP tarafından kabul görmekle birlikte cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığının ayrılması teklifi kabul görmemiştir. İnönü hiçbir zaman parti genel başkanlığından ayrılmamıştır; sadece cumhurbaşkanı olmamıştır…
4. Meclis iç tüzüğü değişmemiştir.
İşin doğrusu şudur: DP, kurultayda dile getirilen taleplerin karşılanmaması halinde meclisi terk edeceğini ilan etmişti. Meclisin meşruiyeti tehlikeye gireceği için CHP, iki konu hariç DP’nin taleplerini kabul etmiştir.
Bu iki konu şudur: 1. Parti başkanlığı ile cumhurbaşkanlığı birlikteliği devam edecek, 2. Seçim sistemindeki çoğunluk usulü devam edecek.
***
Akşener’in konuşmasındaki tek doğru CHP tüzüğünün değişmesidir. Bu da onun zannettiği gibi değildir ve bir göz boyamadan ibarettir. Tüzük değişikliği şudur:
İnönü CHP genel başkanlığından ayrılmayacak ama fiilen partiyi genel başkan vekili yönetecek. Zaten pratik durum da bu şekildeydi: Yaşlı ve meşgul cumhurbaşkanı, partinin yönetimiyle zaten uğraşmıyordu; seçim ve kurultay zamanı ortaya çıkıyor ve kritik kararları bizzat kendisi alıyordu…
Bu durum aynen devam etsin diye tüzüğe bir istisna konuldu: İnönü partiyi fiilen yönetmeyecek ama kurultay ve genel seçim zamanları hariç. Yani İnönü, kurultay ve seçim zamanında parti başkanlığını fiilen de deruhte edecek. (Zaten parti başkanlığının önem kazandığı iki zaman dilimi, kurultay ve seçim zamanıdır. Kurultayda ve seçimde partisini elinde tutan birisi, sair zamanlardaki angarya işleri elbette vekiline yaptıracak…)
Yani işin özeti, İsmet Paşa hazretleri, CHP’nin hukuken genel başkanlığını bırakmamıştır; genel başkanlığın önem kazandığı her zaman diliminde fiilen başkanlığı da yürütmüştür; genel başkanlığın önemsizleştiği sair zamanlarda ise, partinin angarya işlerini vekiline havale etmiştir…
Tüzük değişikliğinin yapıldığı kurultayda İsmet Paşa, yeniden ve resmen genel başkanlığa seçilmiştir. Genel başkan vekilliğine ise Hilmi Uran seçilmiştir.
***
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra genel başkanlıktan ayrılan, Akşener’in zannettiği gibi İnönü değil Bayar’dır. 1950 yılında cumhurbaşkanı seçilen Bayar, söz verdiği için kerhen de olsa, DP genel başkanlığından ayrılmıştır.
Fakat bu ayrılış da kâğıt üzerinde kalmıştır. Bayar bütün cumhurbaşkanlığı boyunca, DP amblemli bir baston kullanmış ve her gittiği yere bu bastonuyla gitmiştir… Hiçbir zaman tarafsız bir cumhurbaşkanı olmamıştır.
Tarafsız cumhurbaşkanlığı konusu 1. Cumhurbaşkanı döneminde de tartışma konusu olmuştu. SCF lideri Fethi Okyar, M. Kemal Paşa’ya tarafsız kalmasını teklif etmişti. M. Kemal Paşa ise CHP Genel Başkanı olduğunu vurgulamış ve istifa etmemişti. Bunun üzerine Okyar SCF’yi feshetmiştir…
Akşener, Cumhuriyet’in “kutsal” olan ilk dönemini referans göstererek, Erdoğan’ın da genel başkanlıktan ayrılmasını tavsiye ediyor; “sen de onlar gibi ol” demeye getiriyor. Hâlbuki gerçek tarih bize gösteriyor ki, 1. ve 2. Cumhurbaşkanı, CHP genel başkanlığından ayrılmamışlardır.
***
Akşener’in tarih danışmanı var mı, bilmiyorum ama yoksa bir adet edinmesi hayrına olacak. Zira sık sık tarih hatası yapıyor. Yeri gelmişken bir hatasını daha söyleyerek bitirelim.
2017 yılında, başkanlık sistemi referandumu öncesinde yaptığı bir konuşmasında şöyle demişti: 1923’te kurulan parlamenter sistemi koruyacağız…
Parlamenter sistemin 1923’te kurulduğunu sanıyor…
Hâlbuki parlamenter sistem 1909 yılında kuruldu; 31 Mart sonrasında, 1876 Anayasası üzerinde geniş çaplı değişiklik yapılarak parlamenter sisteme geçildi.
1920’de TBMM kurulunca, parlamenter sistem terk edildi, meclis hükümeti sistemine geçildi.
1923’te de meclis hükümeti sistemi esasen devam ediyordu; sadece hükümetin kuruluşuyla ilgili konularda parlamenter sistemden bazı unsurlar alındı. 1924 Anayasasıyla, karma bir sistem kuruldu.
Parlamenter sisteme yeniden dönülmesi 1961 Anayasası ile mümkün olabildi.
Hanımefendi başarılı olursa, istikbalde yeniden parlamenter sisteme dönülecek ve kendisi de başbakan olacak…
*Cemal Fedayi, Türkiye Siyaset Tarihi, Cilt 1: 1839-1924, Kadim Yayınları, 2022