Tek başına zor, diğer siyasi partilerin desteğiyle ise imkânsız, çünkü böyle bir destek asla gelmeyecek.
Anayasa değişikliğinin referanduma gerek kalmaksızın yasalaşması için Meclis’ten 367 oyla geçmesi şart. AK Parti dışında CHP veya MHP’den en az birinin desteği alınmadan bu mümkün değil. Yine de BDP’nin evet demesi, DSP ve bağımsızların da katılımıyla 367’ye ulaşılabilir. Peki, bu gerçekçi mi? Hayır değil; AK Parti anayasa değişikliği paketinde sadece şimdi yalnız değil, sonuna kadar da yalnız kalacak.
Anayasa paketini samimi bulsalar, içeriğini destekleseler bile muhalefetten AK Parti’ye destek gelmeyecek. Seçimlere bir yıl kala siyasi partiler birbirlerine yaklaşmazlar; aksine aralarına mesafeler koyarak seçmen karşısında ‘farklılaştırmak’ isterler. Dolayısıyla anayasa değişikliği konusunda partilerarası işbirliğinden çok ayrışmanın öne çıkması kaçınılmaz.
Bu durumda reform paketinin Meclis’te 330 oy alarak referanduma kalma ihtimali bile riskli eğer AK Parti dışından birilerinin desteği sağlanmazsa. Anayasa değişikliği oylamasında partiler grup kararı alamazlar ve oylamalar gizli yapılır. AK Parti’nin 336 oyu var; sadece 7 fire vermesi bu işin Meclis’ten dönmesine yeter. AK Parti muhalifi partiler, kesimler ve kurumların anayasa oylamasında AK Parti grubuna ‘çengel’ atmayacağını düşünmek saflık olur. Yani AK Parti fire verebilir; hatta partiyi ‘bölme’, en azından adam koparma operasyonu anayasa oylamalarıyla başlayabilir.
Diyelim ki 330’a ulaşıldı, referandum yolu göründü; anayasa paketi vatandaştan onay alabilir mi? Emin değilim; bence AK Parti büyük risk alıyor, rakiplerine büyük bir fırsat sunuyor. AK Parti anayasa paketini referanduma götürürse bütün muhalefet partilerini ve kesimlerini birleştirmiş olacak. Normal seçimlerde tüm partiler ayrışır ve birbirleriyle yarışır. Referandumda ise inisiyatif alan büyük parti tüm muhalefet unsurlarını sandıkta, ortak bir dava etrafında birleştirirken kendisi yalnız kalır.
Yıllardır birileri AK Parti karşısındaki siyasi partileri ‘tek bütün’ gibi saydı, AK Parti’nin %47 oyuna karşı bile ‘halkın % 53’ü AK Parti’ye karşı’ tezini ileri sürdü. Bu saçma hesap referandumla gerçek olacak; ‘karşı blok’ anlamlı bir bütün ve güç haline gelecek. AK Parti’nin diğer bütün partilerin koalisyonuyla yarıştığı referandum, hükümete bir güvenoylamasına dönüştürülecek.
Sonuç olarak, AK Parti anayasa değişikliği stratejisini iyi düşünmelidir; ya minimalist olmalıdır ya da maksimalist. Minimalist bir stratejiyle hayati bir veya iki konuyu öne çıkarabilir ve bunlar üzerinde muhalefetin desteğini almayı deneyebilir; siyasi partilerin kapatılmasını Venedik kriterlerine bağlayan bir düzenleme ile 12 Eylülcülerin yargılanmalarına imkân veren bir ‘mini’ paket birinci seçenektir.
Eğer bu minimal talepler de muhalefetten destek almayacaksa AK Parti’nin yapması gereken anayasa değişikliği paketini ‘maksimum reform’ projesine dönüştürmektir. Asker-sivil ilişkilerinin demokratik zeminde yeniden düzenlenmesi, yargıda çift başlılığa son verilmesi, siyasi partilerin kapatılmasının imkânsız kılınması, yüksek yargı modelinin tümüyle değiştirilmesi, YÖK’ün yeniden yapılandırılması, laikliğin demokratikleştirilmesi, Kemalizm’in anayasal güvencelerinin kaldırılması gibi tam demokratik bir Türkiye için ‘olmazsa olmaz’ anayasa değişikliklerini gündeme almalıdır.
Ancak böyle kapsamlı bir anayasa değişikliği ‘heyecan’ yaratır, tüm reform yanlılarını referandumda mobilize eder, sandığa götürür. Böyle bir senaryoda muhalif siyasi partiler değişiklik paketine tüm güçleriyle karşı çıksalar bile tabanda ‘partizan’ dayanışma ‘tam demokrasi’ zemininde kırılabilir.
Darbe anayasasından bir çivi bile sökmek önemlidir; ancak mevcut şartlarda bu girişimin siyaseten yanlış, başarı şansının düşük olduğu kanısındayım. AK Parti tek başına bütün muhalefet partilerine ve iç-dış muhalif odaklara karşı mücadelede zorlanır. Bütün muhalefeti sandıkta birleştirmek yanlış siyaset…
Zaman, 23.03.2010