AİHM’nin kararı ve Ergenekon yargılamaları

Geçtiğimiz hafta MİT etrafında yaşanan olaylar ve tartışmalar, en az nlar kadar önemli bir başka gelişmenin gölgede kalmasına sebep oldu:

AİHM’nin Ergenekon davası sanıklarından Tuncay Özkan’ın Mahkeme’ye yaptığı başvuru hakkında ara kararını vermesi. Bilindiği üzere Ergenekon yargılamaları ilk başladığı günden beridir Türkiye’de mütemadiyen dile getirilen bazı iddia ve itirazlar var. Bunlara dayanarak bazı çevreler yargılamaların hem usul hem esas bakımından meşruiyet ve hukuk dışı olduğunu söylüyor. Oysa, hem demokrasi hem hukukun hakimiyeti teori ve pratiği açısından söz konusu yargılamalar gayet meşru ve hukukî. AİHM’nin söz konusu kararında bu gerçeği doğrulayan tespitler yer alıyor.

Ergenekon (ve benzeri) davalara yönelik iddiaların bir kısmının, ülke içinden ziyade, veya onun kadar, AB ve ABD’de aleyhte kamuoyu oluşturmaya yönelik olduğu açık. Bunda bir bakıma şaşırtıcı bir yan yok. Demokratik dünyanın bir parçasını teşkil etme iddiası taşıyan bir ülke olan Türkiye’de, demokrasiyi, klasik darbecilik ve bürokratik tahakküm geleneklerini kırarak kuvvetlendirmek isteyen resmî ve sivil güçler de aynısını yaptı, yapıyor ve yapacak. Hatırlayalım, AK Parti iktidarı, ilk yıllarında, özellikle mevzuat yenilemede destek bulma bakımından AB’den azami ölçüde yararlanmaya çalıştı. Statükoyu muhafaza etmeyi hedefleyen parti, çevre ve aydınlar da, bilhassa şimdilerde, çelişkiye düşseler bile, aynı şeyi yapmaya çabalıyor. İşte bu yüzden AİHM’nin kararı büyük önem taşıyor; zira, Mahkeme’nin kararları AB’de ve periferisinde çok itibarlı.

Ergenekon ve benzeri davalara yöneltilen başlıca eleştiriler şöyle sıralanabilir: Davalar siyasî ve hukuka aykırı; muhalefeti susturmayı hedefliyor; suçu değil, en fazlasından darbe yapmayı aklından geçirmeyi, yani düşünceyi cezalandırmaya çalışıyor; tutuklamalar keyfi ve tutukluluk süreleri cezalandırmaya dönüşecek kadar uzun; yargılamalarda ve suç isnatlarında kişilerin mesleki itibar, mevki ve sosyal statüleri dikkate alınmıyor; yargılamalar yavaş; sanıkların bir kısmı neyle suçlandıklarını bilmiyor; özel yetkili savcıların ve mahkemelerin varlığı hukukun hakimiyetine aykırı. Bu tenkit ve itirazların ciddiye alınması ve layıkı veçhile cevaplandırılması şart. Sanırım bu yapılıyor da. Ancak parça parça yapıldığı ve kamuya iyi duyurulmadığı için yeterince etkili olmuyor. Türkiye’nin tarihinden yeterince haberdar olmadıkları ve Türkiye’de dengeli kontaklara sahip olmadıkları için dış dünyadaki gözlemciler bu konularda daha kolay yanıltılıyor, AB’deki liberaller bile bu konumdalar. Türkiye’yi derinlemesine izlememeleri veya Türkiye’de bir kısmı liberal etiketini de kullanan ama aslında CHP zihniyetinin uzantısı olan kişi ve kuruluşlarla muhatap olmaları sebebiyle Ergenekon yargılamalarının ruhuna nüfuz edemiyorlar. Bu yüzden, farkında olarak veya olmayarak, Ergenekon’un ekmeğine yağ sürecek konuşma ve önergelerle ortaya çıkıyorlar.

bizim yargıdaki kronik sorunlar

AİHM’nin kararında vurgulanan noktaları da göz önünde tutarak bu eleştirileri ele alırsak şöyle bir manzarayla karşılaşırız: Davaların siyasi bir boyutunun olduğu açık. Bu ne yanlış ne de bir kabahat; çünkü mücadele özünde siyasi. İki siyasi felsefe çarpışıyor. Bir tarafta bütün yalpalama ve çelişkilerine rağmen AKP’nin ana siyasi gücü teşkil ettiği ama başka siyasi ve özellikle entelektüel unsurların da içinde yer aldığı bir demokrasi cephesi, öbür tarafta demokrasi kelimesini ve alakalı kavramları da zaman zaman kullanmakla beraber aslında ‘eski rejim’i olduğu gibi muhafaza etmek isteyen bir statüko cephesi var. Mücadele esas itibarıyla ikincinin dizayn ettiği bir hukuk sistemi çerçevesinde yürütülmek zorunda. Son zamanlarda bu hukukta bazı gedikler açılmakla beraber durum hâlâ böyle. Bu yüzden davalara siyasi destek hem demokratik siyasi felsefeyi takviye hem de hukuku demokratikleşme istikametinde dönüştürme açısından çok gerekli. Davaların muhalefeti susturmayı hedeflediği iddiası temelsiz. Sanıkların AKP muhalifi olması dönemin şartlarının sonucu. Son on yıldaki bütün darbe tezgâhları AKP’yi hedef aldığına göre bu davalarda herhalde AKP taraftarları değil karşıtlarının yer alması beklenir. Ancak hiç şüphemiz olmasın, aynı sanıklar, yetişselerdi, Menderes’e de, Özal’a da ve ilk dönemlerinde Demirel’e de muhalefet ederlerdi ve bir kısmı zaten etmiştir de. Dolayısıyla, sanıkların çoğunun AKP’ye değil, onun üzerinden demokrasiye muhalif olduğuna inanmak için çok sebep var.

Sanıklara meslek, itibar, statü üzerinden bir masumiyet affetme çabası hukukun hakimiyetine aykırı. Gazeteciler ve doktorlar suç işlemez denemez. Tarihi darbeler ve darbe teşebbüsleriyle dolu bir ordunun mensuplarının darbeye teşne olmaları da istisna değil kural olmaya yakındır. Nitekim, bazı asker sanıkların ve hatta medyadaki tartışmalarda boy gösteren emekli askerlerin sözlerini bir söylem analizine tabi tuttuğumuzda bu gerçek hemen anlaşılmakta. Askerle bir işbirliği yoksa, bir gazetecinin darbeyi gerekli bulduğunu söylemesi belki bir düşünce ifadesi olarak görülebilirse de, askerle sıkı fıkı olanlar için aynı rahatlıkta konuşmak zor. Askerlerse darbenin asla lafını etmemeli, darbe imasında bile bulunmamalı. Bu bir suç. Yargılamaların özel yetkili mahkemelerde yapılıyor olması bazı bakımlardan sakınca yaratsa da, tartışmaların yegâne kaynağı bu değil. Çünkü suçlar da özel ve Türkiye yargısı bu konuda tecrübesiz. Darbeye teşebbüs suçunu hangi mahkeme yargılarsa yargılasın, muhtemelen benzer suçlamalar olacaktı.

Deliller uydurma mıdır, gerçek midir? Buna mahkemeler karar verecek. Bir vatandaş olarak ben uydurma olmadıklarına inansam da, yetki yargıçların. Bazı sanıkların neyle suçlandıklarını bilmedikleri iddiası ise esas itibarıyla bir propaganda teması. Nitekim AİHM de bu iddiayı reddetti. Sanıklar Ergenekon adını kullandığı iddia edilen yapılanmanın parçaları olmakla ve bu yapının talimatları doğrultusunda faaliyet yürütmekle suçlanıyor. Türkiye standartlarında bu yargılamaların ortanın üstünde bir sicile sahip olduğu iddia edilebilir. Şimdiye kadar işkence ve kötü muameleyle, savunma hakkının kısıtlanmasıyla ilgili bir şikâyet duymadık. Oysa bunlar bizim yargı sistemimizin kronik sorunları. Yargılamaların hızı da başka yargılamaları imrendirebilecek seviyede. Geriye sadece tutuklamanın istisna olmaktan çıkartılıp kural haline getirilmemesi ve tutukluluk sürelerinin cezalandırmaya dönüştürülmemesi kalıyor ki, bunda da zaten geniş bir toplumsal mutabakat var.

AİHM’nin ara kararı Ergenekon yargılamalarının demokratik meşruiyetini ve hukuki zeminini kuvvetlendirdi. Bu, umarım, davaların bir an evvel sonuçlanmasına yardımcı olur.

 


Zaman, 17.02.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et