İnsan bu ülkede kendisini bir tramvay biletçisi gibi hissediyor.
Hep hareket halindesin ama gittiğin bir yer yok.
Yol aynı, durak aynı, git dön, git dön.
Yargıtay Başsavcısı dün başörtüsüyle ilgili beş sayfalık bir açıklama yapınca sanırım birçok insan gibi ben de “e, artık yeter” dedim içimden.
Hukuku bilmeyen hukukçuların “temcit pilavı” gibi tekrarladıkları tuhaf laflar, aslında sahip olmadıkları bir güce sahip olduklarını sanmaları, aynı asık suratla gayrı ciddi açıklamalar yapmaları bıktırıyor insanı.
Başsavcı’nın hukuktan ne kadar anladığını gösteren kısacık bir cümle aktarayım onun beş sayfalık “muhtırasından” izninizle.
“Yasama ve yürütme, yargı kararlarına uymak zorundadır”
Yürütmeyi anladım da “yasama” yargı kararlarına neden uymak zorunda?
Yasama dediğiniz parlamento.
Yargının kurallarını belirleyen “yasaları” parlamento yapıyor.
Yaptığı yasaları, hayatın ve toplumun değişmesine göre sürekli değiştirmek zorunda, zaten onun için bir parlamento var, “yasalar” ve “yargı kararları” hiç değişmeyecek olsaydı neden bir parlamento olacaktı?
Yasalar bir kere yapılır sonra da parlamento dağılırdı.
Aslında Başsavcı’nın zihnindeki “devlet düzeni” böyle bir şey, 1923’teki kararlar aynen devam edecek sanıyor.
Parlamentonun bütün o yasaları değiştirme yetkisine sahip olduğunun farkında değil.
Yargı kararları, “yasaların” nasıl olacağını hangi hakla belirleyecek?
Yasaları yargı belirleyecekse, yasama ne işe yarayacak?
Başsavcı, mahkemeyi parlamento sanıyor.
Parlamento isterse bütün yasaları, anayasa da dâhil olmak üzere değiştirir, bunu engelleyecek hiçbir yasal yetki yoktur.
Parlamentonun bu hakkını “darbe anayasası” bile korumuş ve Anayasa Mahkemesi’nin, anayasa değişikliklerine ancak “usul” yönünden bakabileceğine karar vermiş.
Parlamentoyu, anayasanın özünü değiştirmek konusunda özgür bırakmış.
Olması gereken de bu.
Şimdi, Başsavcı’nın bu anlamsız cümlesini haklı gösterecek tek bir yasa, tek bir hukuk kuralı var mı?
Yok.
Neye dayanarak tam da siyasi partiler “başörtüsü” konusunu görüşürken böyle bir açıklama yaparak “yasamaya” müdahale etmeye kalkışıyor?
Başsavcı’nın açıklamasının hiçbir yasal dayanağı yok, hiçbir yasal sonucu da olmayacak.
Ama bu anlamsız açıklamanın siyasi ve toplumsal sonuçları var.
En çok da AKP’nin işine yarayan sonuçlar bunlar.
AKP, “başörtüsü” özgürlüğünün ötesine geçildiğinde şaşkınlaşan ve ne yapacağını tam kestiremeyen bir parti.
“Temel hak ve özgürlüklere”
Başsavcı gibi insanlar, sorunu getirip getirip “başörtüsüne” bağlamasa, bu mantıksız ve haksız yasağı atlayıp geçebilsek, toplum AKP’yi daha ileri adımlar atmaya zorlayacak.
Değişimi yavaşlatmaya çalışan AKP, toplumun değişim talebiyle yüz yüze kalacak.
Toplumun baskısını hissederek değişim yolunda adımlar atma mecburiyetini hissedecek.
Ama Başsavcı AKP’nin “sıkışmasına” izin vermiyor, tam AKP sıkışacak gibi olduğunda Başsavcı yasayı falan boşverip parlamentoya muhtırayı dayayarak AKP’yi yeniden çok “haklı ve rahat” olduğu sulara döndürüyor.
Biz de onlarla birlikte artık çoktan geride kalan bu tartışmaya dönüyoruz.
Yasamanın “yargı kararlarına” değil, “yargı kararlarının” yasamaya uygun olması gerektiğini bile bilmeyen kötü yetişmiş hukukçular yüzünden boşuna zaman kaybedip duruyoruz.
Ve, yeniden “Ali topu bana at” düzeyine dönüyoruz:
“Başörtüsü temel hak ve özgürlüklerdendir, yargı kararları yasamaya uygun olmak zorundadır.”
Bir tramvay biletçisinin neler hissettiğini çok iyi anlıyor insan bu ülkede yaşarken.
Taraf, 21.10.2010