Seçimlerin âdil olmasıyla ilgili taleplerin ve tartışmaların yersiz, anlamsız ve önemsiz olduğu söylenemez. Âdil seçimler demokrasinin olmazsa olmazı. Aynı zamanda demokratik meşruiyetin iki mühim kaynağından biri.
Âdil seçimlerden kaynaklanan meşruiyet biri seçimi kazananlarla diğeri seçimi kaybedenlerle ilgili iki ayağa sahip. Seçim kazananların siyasal yönetim yetkisini kazanması ancak seçimlerle olur. Gerek yürütme gerekse yasama iktidarı kendi kendisini oraya seçemez. Böyle bir şey olursa buna seçim değil bir tür atama denir. Atama kelimesini kullanacaksak, yasama ve yürütme iktidarını kullanacak olanların oraya atanması gerekir. Bu atamayı yapacak olan elbette seçmenlerdir. Seçimi kaybedenlerin sonuca ve kazananlar tarafından siyasal olarak yönetilmeye razı olmaları da seçimin âdil olduğuna inanmalarına dayanır. Âdil olmayan seçimlerin kazananların zaferi ve seçim sonucunda ulaştıkları pozisyonlar, kaybedenlerin nazarında gayri meşrudur.
Seçimlerin âdil olmasının değeri ve önemi izahtan vareste olmakla beraber âdil seçimin nasıl olacağına nasıl olmayacağına ilişkin tartışmaların da usulüne uygun, mantıklı ve rasyonel olması gerekir. Aksi takdirde birileri başka birilerini kolayca ve keyfî biçimde âdil seçim istememekle, âdil olmayan seçimlerde kazanmakla, en azından âdil olmayan seçimleri savunmakla itham edebilir. Şüphe yok ki, insan rasyonel olduğu kadar hissî bir varlık olduğu için bu durumda mantıklı, tutarlı tezlerin yerini tarafgir, toptancı, hissî iddialar alabilir.
İşe yarayacak -yani bilgimizi artıracak- ve birbirimizi daha iyi anlamamızı sağlayacak bir tartışma için tartışma yapmanın genel kurallarına uymak ve âdil seçimim şartları üzerinde önceden bir uzlaşma sağlamak gerekir. Bunu beceremezsek tartışmak yerine laf kalabalığı üretiriz. Başka bir deyişle, meşhur finansçı fıkrasında olduğu gibi, işlem hacmini (tartışmaya harcanan zamanı ve kullanılan kelime miktarını) artırmış ama havanda su dövmüş (birbirimizi anlamamış ve birbirimizin fikirlerinden istifade edememiş) oluruz.
Bence seçimin âdil olmasının şartları iki grupta toplanabilir: Objektif şartlar ve sübjektif şartlar. Bunu söylerken düşünülebilecek her şartın rahatlıkla ve kesinlikle bu iki gruptan birine dâhil edilebileceğini öne sürmüyorum. Eminim, nereye konması icap ettiği hususunda derin ihtilâflara yol açacak şartlar vardır. Bu yüzden, benim tasnifimin herkesi bağlayıcı olduğu da söylenemez. Ancak, ikili tasnif çabası hiç değilse bu ‘gri’ diyebileceğimiz alanı daraltarak meseleyi daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
Objektif şartlar tartışmacıların ideolojisine, siyasal kültürüne, siyasî tercihine ve elbette hislerine göre değişmeyecek olan şartlardır. Tartışmacılar, aralarındaki farklar ne olursa olsun, bunlar üzerinde mutabık kalabilirler. Bunun olabilmesi için seçim yarışına giren yarışmacıların objektif şartların peşinen kendilerinin aleyhinde sonuçlar yaratmayacağına inanmaları icap eder. Bu şartlara bir oyun kuralları seti gibi bakabiliriz. Onlar olmazsa oyuncular sahaya çıkamaz, oyun oynanamaz. Bu kurallar kimin kazanacağı kimin kaybedeceği –yani sonucun ne olacağı- üzerinde bir etkide bulunmaz. Kazananlar kurallar sayesinde kazanmaz, kaybedenler kurallar yüzünden kaybetmez.
Demokratik seçimlerin üzerinde tam veya neredeyse tam mutabakat sağlanmış objektif kuralları-şartrları vardır. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
- Seçmenlerle ilgili objektif kurallar
Belli bir yaşı doldurmuş, aklî melekeye sahip tüm vatandaşlar seçme hakkına sahiptir. Seçmen kayıtları bir partinin seçmenlerini gözeterek veya dışlayarak yapılamaz.
- Oylarla ilgili objektif kurallar
Herkes tek oya sahiptir. Her oy eşittir. Seçmenlerin oyları arasında eğitim, gelir seviyesi, yaşanan yer, dinsel inanç, felsefî görüş gibi kıstaslara dayanarak kademelendirme, farklı puanlandırma yapılamaz.
- Partilerle ilgili objektif kurallar
Daha önceden belirlenmiş ve kamuya ilan edilmiş şartları sağlayan tüm partiler seçimlere katılabilir. Partilerin seçime katılmasına ilişkin kurallar son anda değiştirilemez. Hiçbir sebeple hiçbir parti bu kuralların dışında ve üstünde tutulamaz.
- Temsilde adâletin sağlanmasıyla ilgili objektif kurallar
Seçmenlerin (toplumun veya milletin değil) iradesinin en iyi ve geniş şekilde yansıması, maksimum temsil seviyesine ulaşılması için seçim barajı ya hiç olmamalı ya da makul bir seviyede tutulmalıdır. Baraj olacaksa bu baraj belli partileri engellemek üzere değil yönetimde istikrar, seçim kolaylığı gibi gerekçelerle konulmalıdır.
- Seçim anıyla ilgili objektif kurallar
Seçimler gizli oy açık sayım esasına göre yapılır. Seçmenler parti tercihlerini kimsenin görmeyeceği- gözleyemeyeceği özel olarak hazırlanmış alanlarda kullanır. Oylar ilgili herkesin (sandık görevlileri, parti müşahitleri, varsa başka gözlemciler) huzurunda açık olarak sayılır ve kaydedilir. İnsanlar oy kullanma anında veya sonrasında baskı ve tehditlerle karşılaşmayacaklarından emin olarak oylarını kullanır. Kimse hiçbir kişi ve makam tarafından oyunun rengini açıklamaya zorlanamaz.
- Sonuçların belirlenmesiyle ilgili objektif kurallar
Partilerin aldığı oyların milletvekilliklerine tahvil edilmesi önceden üzerinde anlaşılmış ve kamuya açıklanmış kurallara göre yapılır. Bu kurallar seçimin hemen öncesinde veya seçim işlemleri (oy verme, sayma) esnasında değiştirilemez.
Bunlar âdil seçimin objektif şartlarıdır. Bu kuralların bir tanesinin bile eksik olduğu yerde âdil seçim yapılamaz. Bu kurallar üzerinde bütün taraflar mutabakat sağlayabilir. Ancak, objektif kurallar kategorisinin her türlü itiraz ve belirsizlikten muaf olduğu sanılmamalı. Bazı durumlarda bu kuraların bazıları, değilse de onların türevleri- uzantıları ciddî ihtilâflara yol açabilir. Örneğin seçim çevrelerini bir tür seçim mühendisliği yaparak yeniden belirlenmesi, yani seçim çevrelerinden çıkarmaların ve seçim çevrelerine eklemelerin yapılması tartışma yaratabilir ve bazen âdil seçime aykırı görülebilir. Burada ilginç bir durum vardır. Bir taraftan nüfus kompozisyonundaki değişmeler seçim çevrelerinin yenilenmesini gerektirebilir, diğer taraftan bunu yapma yetkisine ve gücüne sahip olanlar bunu kendi lehlerine bir adıma çevirmek isteyebilir. Bu durum zaman zaman ABD ve Türkiye gibi ülkelerde karşımıza çıkıyor.
Benzer bir durum seçimlerin genel gözetim ve denetiminin kimin görevi olacağı meselesinde ortaya çıkabilir. Bazı ülkeler (Türkiye gibi) seçimleri yargı gözetim ve denetiminde yapmaktadır. Ancak, yargı gözetim ve denetiminin her zaman her türlü sorundan azade olduğunu sanmamak gerekir. Yargının politize olduğu yerlerde yargının devrede olması fazla işe yaramaz. Hatta seçimin adaletine zarar dahi verebilir. Kimi ülkeler seçimi idare cihazına emanet etmekte. ABD’de durum budur. Bürokrasinin etkin, şeffaf ve dürüst olduğu yerlerde bu yol kullanılabilir ama olmadığı yerlerde bu yöntem seçimler açısından tan bir felakete yol açabilir.
Son olarak seçim barajı seçim adâletini en fazla zorlayan unsurlardan biri olmakla beraber birçok ülkede uygulanmaktadır. Bu durumda barajın düşük olması ve beli bir çizgiyi-kesimi siyasî süreçlerden dışlamayı hedef almaması gerekir. Aksi takdirde seçim adâleti zedelenebilir.
Sonuç olarak, objektif şartlar âdil seçimin olmaza olmaz şartlarıdır.