CHP ve anayasa

Anayasa Uzlaşma Komisyonu geçtiğimiz Salı günü dağıldı. Bülent Tezcan’ın yaptığı basın açıklamasından, CHP’nin, öne sürülen üç koşulun kabul görmemesini ve Ak Parti’nin “gerçek planına” dair bir varsayımı gerekçe göstererek masadan kalkmış olduğunu anladık.

CHP’yi masadan kalktığı ve siyasetsizliği tercih ettiği gerekçesiyle eleştirenlere bir gazeteci TV programında mealen şöyle itiraz etti: “CHP AKP’nin istediği gibi hareket etmek zorunda mı, o üç konuda böyle düşünemez mi, komisyonda bunları savunamaz mı?”

Elbette CHP istediği şekilde davranabilir, nitekim de davrandı. Ancak mesele bu soruda formüle edildiğinden farklıdır ve bu fark CHP’nin bu davranışı sebebiyle destek yerine eleştiri almasının sebebidir. Tezcan’ın açıklamasından anladığımıza göre, aslında CHP bir parti olarak kendisinin esasa dair politik tercihlerinin usul tercihleriymiş gibi kabul görmesini talep etmiş. Anayasa yapımına dair usuller konuşulurken, yani henüz anayasanın kendisini tartışmaya geçmeden, anayasanın içeriğini ve niteliğini doğrudan ve kapsamlı şekilde etkileyecek politik tercihlerini önkoşul olarak masaya koymuş.

CHP’nin başkanlık sisteminin ve kurucu ilkeler dediği ilk üç maddenin tartışma dışı bırakılmasını şart koşarak yaptığı şey, politik tercihlerini savunmak değil, Komisyonun daha işin başında CHP’nin istediği anayasa üzerinde uzlaşmasını talep etmek anlamına geliyor. Komisyon anayasa yapımı için daha çalışmaya başlamadan, partiler kendi tekliflerini sunmadan, tartışma ve müzakere yürütmeden CHP’nin kendi politik tercihlerini işe başlamak için bir koşul olarak öne sürmesi müzakere yapmak değil, benim istediğim olsun demektir.

Böyle yaparak CHP, müzakereye girmeden temel tercihlerinin diğer partiler tarafından kabul görmesini istemiş oldu. Ayrıca diğer partilere, kendi anayasa tercihlerini masaya getirerek müzakere ve uzlaşının konusu yapma fırsatı vermeyi de reddetmiş oldu. Bu tutumun demokratik karar alma süreçleriyle bağdaştığı pek söylenemez.

Peki, CHP anayasanın bu politikalara uygun şekilde yapılmasını savunamaz mı? Elbette savunabilir. Ancak bunun için, bu üç öneriyi çalışmaya başlamak için ön koşul olarak değil, Komisyon çalışmaları esnasında Partinin takip edeceği politikalar olarak masaya koyması gerekirdi. Komisyon çalışmaları yapısı gereği açık uçlu süreçlerdir ve ancak siyasilerin pazarlık ve müzakereleriyle yol alınabilir.

Yine Tezcan’ın açıklamasından CHP’nin, Ak Parti’ye güvenmediğini, süreci en sonunda başkanlık sistemini kabul ettirecek şekilde manipüle edeceğinden endişelendiğini anlıyoruz. CHP’nin böyle bir kanaate sahip olması anlaşılabilir, ne var ki o durumda da masayı terk etmek pek anlaşılabilir değil. Onun yerine, varsayılan bu manipülasyonunu boşa çıkaracak taktikler geliştirmesi ve Ak Parti’nin varsayılan bu kötü niyetini seçmene sergileyecek türden siyasî hamleler yapması beklenirdi. Oysa şimdi, bu iddia, sadece CHP’nin bir niyet okuması olarak kalmış oldu.

Yok eğer, CHP ifade ettiği gibi Komisyon çalışmalarından umutsuz idiyse ve halkı boş yere oyalamak istemediyse, bunu baştan ortaya koyması daha doğru olurdu. İşin başında, bir önceki komisyon çalışmalarını, Ak Partinin başkanlık konusundaki ısrarını veya kendisinin parlamenter sistem ve “kurucu ilkeler” konusundaki ısrarını gerekçe göstererek Komisyona katılmayabilirdi.

Velhasıl, CHP Komisyon’dan bu şekilde ayrılarak hata etti, ve aslında tam da AK Parti’nin yapmasından korktuğu hamle için uygun zemini ona kendi elleriyle sunmuş oldu.

Bana kalırsa bu olay, vesayetçi siyaset geleneğine sahip CHP’nin demokratik siyaset pratiği konusunda hâlâ çok zayıf olduğunu bir kere daha göstermiş oldu.

Yeni Yüzyıl, 19.02.2016

http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/chp-ve-anayasa-1377#

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et