Elçi’nin ruhu mutlu edilmeli!

Tahir Elçi’nin acı ölümü şapkamızı önümüze koyup bir defa daha Kürt sorunu hakkında etraflıca düşünmemizi gerektiriyor. Yıllardır bunu zaten yapıyoruz, ama vahim, sarsıcı olayları daha derin düşünmeye vesile kılmakta fayda var. Maalesef, Elçi’nin katli bunlardan biri oldu.

Belki de olanı biteni anlayabilmek için bugünlerde hissetmek düşünmekten daha önemli. İnsan gerçeğe her zaman sadece aklıyla ulaşamayabilir. Duyguların ve tecrübelerin de yolumuzu çizmemize ışık tutması mümkün.

Türkiye’nin bir Kürt problemi var. Olmasaydı bu tür vakalar yaşanmazdı. Adına ne derseniz deyin, isterseniz kod adı kullanın, bu böyle. Diğer taraftan, Türkiye’nin Kürt probleminin PKK’dan ibaret olmadığı da bir gerçek. PKK problemin elbette önemli bir parçası, ama tamamı olmaktan uzak. Böyle bir şeyi iddia etmek her şeyden önce Kürt halkına hakaret etmek anlamına gelir. Bu gerçek en başta Kürtler, özellikle PKK’ya yakın duranlar tarafından anlaşılmak zorunda. Ancak, aynı gerçeği Türklerin de idrak etmesi lâzım. Kürtler ve Türkler arasındaki radikaller bunun gizlenmesi ve Kürt probleminin PKK ile özdeşleştirilmesi için elinden geleni yapıyor.

Bu tür problemleri anlamak için başvurulabilecek en iyi yol ahlâkın bize öğütlediği şekilde kendimizi diğerinin yerine koymak. Kürt meselesinde de böyle. Özellikle Türklerin kendini Kürtlerin yerine koyması lâzım. Soru basit: Acaba Türkler bir Kürt çoğunluğu/devleti tarafından Türklerin Kürtlere reva gördüğü muamelelere tabi tutulsaydı ne olurdu? Cevap belli: Bütün haşmetiyle bir Türk sorunu ortaya çıkardı. Bu yüzden, “mağdurum, haksızlığa uğratıldım ve uğratılıyorum” diyen Kürtlere, “canım ne sorununuz var ki, kardeşliği bozmayın” demek ahlâksızca bir tavır almak hatta Kürt halkıyla alay etmektir.

Diğer taraftan, Kürtlerin de kendini Türklerin yerine koymasında fayda var. Sebep ne olursa olsun her gün gençlerin cenazelerinin Anadolu’ya düzenli dağıtımının yapılması, askere giden her gencin ölüm ihtimâlini bilerek yola çıkması, asker ana babalarının endişeden geceler boyu gözlerine uyku girmemesi kolay katlanılabilecek bir şey midir? Bu ortam Türklerin Kürtlere sempati geliştirmesine mi öfke duymasına mı yardımcı olur?

Bu yüzden, Kürt kesimi demokratik siyaset kanallarının sonuna kadar açılmasını talep etmeli. Bu kanallarla Türklere ne kadar acayip görünürse görünsün her türlü talebi dile getirmeye çalışmalı. Ama şiddeti de kategorik olarak dışlamalı. Şiddet haklı olanı haksızlaştırır. Şiddet birleştirmez ayrıştırır. Ayrıca, şiddet asla sözün gücüne ulaşamaz. Örnek isteyenler L. Zana’nın TBMM’nin yemin törenindeki jestine baksın. Zana’nın davranışı geniş Türk kesimlerini düşündürdü. Her zamankinden daha çok sayıda insan bu sayede Kürtlerin yemin metnine itirazını işitti ve hak verdi. Demek ki söz etkili bir araç, sözle mesafe almak mümkün.

Türkiye eski Türkiye değil. Kürt milletvekillerinin kedi yavrusu gibi boyunlarından tutulup hapse tıkıldığı zamanları biliyoruz. Zana da kurbanlar arasındaydı ve yıllarını hapiste çaldırdı. Bugünse kimse Kürtlerin siyasî hareketini yadırgamıyor. Meclis’te kuvvetli bir gruba sahip bir Kürt partisi var. Koalisyon ortağı olması bile konuşuldu. Seçim hükümetine bakan verdi. Mahallî idarelerde kuvvetli bir iktidar alanı işgal diyor. Bütün bunlar demokratik siyasetin önünün açılmasının sonucu. Yeter mi? Elbette yetmez. Ancak, kazanılanı görmez ve takdir etmezsek daha fazlasını kazanamayız.

Elçi’nin kaybı vesilesiyle bir kere daha söylemek isterim: PKK kesinlikle şiddete son vermeli. Demokratik siyaset kanalları daha da genişletilmeli. Herkes Kürt probleminin demokratik siyasetle, konuşarak çözülebileceğini kabul etmeli ve her türlü kırmızı çizgiden uzak durmalı. Ancak bu şekilde gerçek ve kalıcı bir çözüme doğru ilerleyebiliriz.

İnanıyorum ki, böyle bir çözüm merhum T. Elçi’nin ruhunu çok mutlu edecektir.

Yeni Yüzyıl, 30.11.2015

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et