Sokakları, meydanları sürekli ve külliyen göstericilere yasaklamanın da gösteri yapıyorum diye yolları kesmenin, sağı solu yakıp yıkmanın da kabul edilemeyeceği konusunda anlaşamıyoruz.
Barışçıl bir gösteriyi dağıtmanın da gösteri yapıyorum diye Başbakan’ın evini, ofisini basmaya gitmenin de çok çirkin, çok kaba olduğu konusunda anlaşamıyoruz.
“Sandıktan çıktım, istediğim her şeyi yaparım” demenin de sandığa saygı duymayıp sokakta iktidarı devirme hayalleri kurmanın da antidemokratik olduğu konusunda anlaşamıyoruz. Ceberutlaşan iktidarın icabında sokakta dizginlenebileceği ama sokaktan demokratik bir şekilde iktidar devşirilemeyeceği konusunda anlaşamıyoruz.
Kimden gelirse gelsin, şiddetin hemen daima daha fazla şiddeti doğuracağı ve şiddet sarmalından asla hayırlı bir şey çıkmayacağı konusunda anlaşamıyoruz.
Gaz kapsüllerini göstericilerin üzerine üzerine atan, gözaltına aldığı göstericileri yerlerde süründüren polisin de önüne geleni yakıp yıkan vandalların da suç işlediği konusunda anlaşamıyoruz.
Sadece barışçıl gösterileri destekledi diye korkunç kışkırtıcı ibarelerle insanları hedef göstermenin ‘nefret suçu’; tam gösterilerin kızıştığı, polisle çatışmaların başladığı bir ortamda, internetten fotoğraflar da ekleyerek “Şu metroda elli kişi öldürüldü” diye yalan haber yaymanın da ‘halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek’ suçunu oluşturduğu konusunda anlaşamıyoruz.
Başörtülü veya cemaat üyesi diye kimsenin kimseyi üniversiteden çıkaramayacağı ama sırf böyle bir densizlik yaptılar diye gencecik çocukların gözaltına alınıp tutuklanmayacağı konularında anlaşamıyoruz.
‘Cami-cemevi’ gibi özünde iyi niyetli ve iyi işlerse toplumsal barışa hizmet edecek projelere gözü kapalı itiraz etmenin de bu tür işleri yaparken bölgesel duyarlılıkları göz önüne almamanın da yanlış olduğu konusunda anlaşamıyoruz.
Mısır’da darbeye darbe, katliama katliam deme; ama sivil hükümetin de bazı hatalar yapmış olabileceği konusunda anlaşamıyoruz.
Suriye’de Esad’ın baskıcı bir diktatör olduğu, halkına karşı katliam yaptığı; ama bunla mücadele edeceğiz derken başka bir katil sürüsünün desteklenmesinin de yanlış olduğu konusunda anlaşamıyoruz.
Çoğunluğun yöneteceği ama azınlığın da sesini bir dahaki seçimlere kadar kapatmak zorunda olmadığı konusunda anlaşamıyoruz.
Bir türlü herkesin eşit ve özgür olduğu bir ülkeyi yaratma konusunda anlaşamıyoruz. Acılarımızı ve kıvançlarımızı ortaklaştıramıyoruz.
Bu ülkeden kovulan Hıristiyanlardan, istiklal mahkemelerinin sonsuz sayıdaki mağdurlarından, kalleşçe katledilen Alevi kardeşlerimizden, hepsinden birden özür dilemeyi başaramıyoruz.
Gezi protestoları ve sonrasında ölen gencecik polis ve gösterici çocuklarımız için hep birlikte yas tutamıyoruz.
Kısacası, biz bir toplum olamıyoruz. En temel hukuk kuralları konusunda anlaşamıyoruz.
Sanki hâlâ 12 Eylül darbesinin lanetini taşıyoruz üzerimizde. Birlikte yaşamanın en temel kurallarını belirleyecek bir anayasa bile hazırlayamıyoruz…
12 Eylül darbesinin 33. yıldönümünde bu karamsar düşünceler geçiyor aklımdan…
Bu yazı Radikal Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.