Mısır’da yaşanan katliam, darbelerin ve darbecilerin ne kadar insafsız ve vicdansız olabileceklerini bir kez daha gösterdi. Hakları gasp edilen insanlar sokaklarda gösteri yapıyorlar diye katledildi. Dün Mısır’da kara bir gün yaşandı…
Arap dünyasının kalbi sayılan Mısır, bir kaosun içinde ve adım adım iç savaşa doğru gidiyor. Kazananı olmayan bir savaş… Önceki gün Cumhurbaşkanı Gül hem katliamı kınadı hem de tarafları uyardı: “Korkum şu ki Mısır içinden çıkılmaz bir kaosa girer bu gidişle. Bu yol çıkmaz bir yoldur Mısır için. Onun için herkesin kendi ülkesinin kıymetini bilmesi, bütün tarafların bir araya gelip aklıselim içinde Mısır’ı düzlüğe çıkartacakları süreci başlatmaları gerekir.”
Hükümet mensuplarından ve özellikle İslamcı kamuoyu önderlerinden oldukça ‘sert, radikal ve öfkeli’ çağrıların yapıldığı, sosyal medyada ‘TürkOrdusuMısıra’ temasının TT olduğu bir sırada cumhurbaşkanının açıklaması fark yarattı. Sadece Mısır’da değil, Türkiye’de de birçok kişinin ve kurumun dikkatini çekecek bir açıklamaydı bu. Benzer bir çağrı ve analiz İslamcı entelektüellerin ‘gül yetiştiren adam’ı Rasim Özdenören’den geldi. Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler’in yazarı Özdenören, Yeni Şafak’taki ‘Mısır’ın selameti her şeyin önündedir’ başlıklı yazısında bakın neler söylüyor: “Evet, Mısır’ın selameti her şeyin önünde gelir. Bu, bir ülkenin ve o ülke halkının selameti demektir. Bu fikir, ülkenin meşru güçlerine gayrimeşru güçler karşısında tavizkâr olmayı salık vermiyor. Fakat reel pozisyonların dikkate alınması gerektiğini ifade etmeye çalışıyor.
Mısır cuntasının son haftalar boyunca denediği katliam teşebbüsleri, onu oraya getiren güçlerin cunta üzerinde ne denli etkili olduğunun göstergesi olarak kabul edilmelidir. 14 Ağustos 2013, Çarşamba sabahından itibaren başlayan son katliam faciası durumun ne kadar kritik olduğunu gözler önüne seriyor.
Şimdi meşru iktidarın sahipleri ve onun meşru Cumhurbaşkanı Mursi yanlılarının da tuttukları yolda ne denli kararlı oldukları görülüyor.
Acaba biz politikadan ne anlıyoruz? Politika (diplomasi) kuru bir inatlaşmadan mı ibarettir, yoksa probleme çözüm arayışını kolaylaştıracak zemin oluşturma gayreti midir?
Cuntanın, bulunduğu konum itibarıyla gözünü kararttığı, hatta gözünü kan bürüdüğü belli bir şey. Acaba Mursi yanlıları cuntanın kan dökmeye istekli görünen bu tutumuna çanak mı tutmalı? Yoksa bir biçimde uzlaşma zemininde konuyu görüşerek çözümleme çabasına mı girişmelidir?
Hatırlayalım ki, burası kamu alanıdır. Şimdi o alanda haricen kaynak yapmış olsa da cuntacılar da yer almış bulunmaktadır. Ortadaki gerçeklik budur. Bu gerçekliğe sırt çevirerek mesafe alınabilecekse buna kimsenin bir diyeceği olmaz. Ama geçen zaman, böylesi bir inatlaşmadan ancak Mısır halkının zarar göreceğini ortaya koyuyor.
Taraflar arasında bir uzlaşma zemininin oluşturulması hem Mısır halkının selameti açısından, hem de bölgenin huzuru ve selameti açısından fevkalade kritik ve gerekli bir durumdur. İhvan, darbeyle düşürülmesini içine sindirmek istemeyebilir. Fakat acaba kendi insanının öldürülmesi daha mı hazmedilebilir sayılmalı?
Ülkenin ve ahalinin selametini düşünmek de bir ilke sorunudur. İnatlaşarak daha fazla kan dökülmesi mi, yoksa kendi iktidarımızdan bir nebze fedakârlıkta bulunarak halkımızın ve bölgenin selameti mi, sorularının cevabını ararken alternatif maliyet sanırım yol gösterici olur. Hangisinin maliyeti daha kabul edilebilir görünüyor?”
Türkiye İslamcılarının Rasim Abi’si böyle diyor, darbenin mağduru olan Müslüman Kardeşler’e uzlaşı yoluyla krizden çıkışı öneriyor. İktidarın duruşu ise farklı; haklı gördükleri Müslüman Kardeşler’in direnişini sonuna kadar desteklemek. Türkiye’nin Mısır politikasına yön verenler, Başbakan’ın Rasim abisini okumuşlar mıdır acaba? Okumuşlarsa da, dinlerler mi ki onu?