Dün ‘vesayet devleti’ topluma, siyasete hâkimdi. Onları tanzim ediyor, denetliyordu. Peki bugün ‘yeni devlet’e karşı siyaset ve toplum daha mı özgür ve özerk?
Bu ülkede hep ‘devlet merkezli’ bir düzen egemen oldu. Devletin ‘merkezi’ konumu kah güvenlik endişeleriyle meşrulaştırıldı, kah Kemalist ideolojiyle… Devlet temel, kurucu ve başat güç olarak toplumun da bireyin de üzerindeydi.
Çok partili dönemde anayasal dayanaklara kavuşan ‘vesayet rejimi’ni demokratlar kadar dindar ve muhafazakâr çevreler de eleştirdi. Ancak devletin ‘sahipliği’ Kemalistlerden muhafazakârlara el değiştirdikçe devletin kurucu, temel ve başat güç olmasına yönelik eleştirel pozisyonlar da erimeye başladı. Dindar ve muhafazakâr kesimler artan bir düzeyde devlete karşı özerk ve mesafeli tutumlarını terk ediyor ve devletle bütünleşiyorlar. ‘Devlet-toplum kaynaşması’ olarak da resmedilen bu süreçle cumhuriyetin başından itibaren kendini devlete karşı konumlandıran büyük bir toplumsal kesim aslında özerkliğini de kaybediyor. Bu, devlet karşısında toplumun zayıflaması anlamına geldiği gibi ‘resmiyet’ karşısında ‘sivilliğin’ erozyonuna da işaret ediyor.
Yazının devamını Zaman Gazetesi‘nden okuyabilirsiniz.