Bir Hanif’in daha önce tasarladığı kıyafetlere bakıyorum, bir de THY için hazırladığı kreasyonlara…
Aklım almıyor. O kıyafetleri tasarlayan zevk, böyle bir rüküşlüğe nasıl imza atar? Profesyonellik, bir insanın kendisini toptan inkâr etmesini mi gerektiriyor? Ya da Dilek Hanif böyle mi anlıyor profesyonelliği?
“Bir şerbet güğümü eksik”
Sosyal medyadan alıntı yapmayı hiç sevmem… Ama bu defa yapacağım. Zira, halkımız o muhteşem mizah duygusuyla öyle güzel özetlemiş ki meseleyi:
“Dilek Hanif’i modacı bilirdim, meğer döşemeciymiş. Kıyafet dikmemiş koltuk kaplamış.”
“Ablacım önce sen giy, çık bir Nişantaşı turu at da görelim.”
“THY’nin kabin memurlarını yeni kıyafetleriyle görünce avuçlarına çeyrek altın bırakası geliyor insanın.”
“Uçağa mı geldik, kına gecesine mi?”
“Çayda çıra oynamaya ha başladılar, ha başlayacaklar.”
“Steward’ların sırtında bir şerbet güğümü eksik.”
“THY ekip kostümleri buysa, kaptanlar da Sultan Süleyman gibi giyinir herhalde.”
“O kıyafetlerden sonra yakında uçaklarda ayakkabıları çıkarttırırsa hiç şaşırmam.”
Estetiğin çıtası
Tabii mesele sadece Dilek Hanif’in bir modacı olarak yeteneklerini müşterisinin hizmetine bu kadar kayıtsız şartsız sunmuş olması değil… O bu işi, kariyerini tehlikeye atmaya değer görmüş ki böyle bir rezaletle ortaya çıkmayı göze almış. Ama bu, konunun tali yönü…
Asıl mesele, bizim devletin estetik anlayışı…
Doğrusu devletimizin tek tipçi olduğunu, buyurgan orduğunu, asık suratlı olduğunu bilirdik ama bu kadar rüküş olduğunu bilmezdik. Devlet el değiştirirken hem muhafazakarlaşmış hem de inanılmaz derecede rüküşleşmiş.
Diyeceksiniz ki, kime göre rüküş; toplumda bu giyim tarzını şık bulan ve giyen kadınlar da yok mu? Var elbette, ama onların giyim tarzının “resmi giyim tarzı” olması için bir sebep yok…
Biz, insanların kıyafet özgürlüğünü savunurken, isteyen yerlere kadar etek giysin, isteyen kara çarşaf, başında üç kat örtü, yüzünde peçeyle dolaşşın derken, bu kıyafet tarzı devletin resmi ahlak ve estetik anlayışı haline gelsin ve kamu kuruluşlarına damgasını vursun demedik ki… Serbestlik esastır ama eğer bazı işlerde üniforma giyilmesi gerekli ise, bu üniformanın belli bir hayat tarzının damgasını taşımaması; ortalama giyim alışkanlıklarına ve beğeniye uyması beklenir.
Ben şimdi olacakları söyleyeyim:
Dilek Hanım’ın tasarımlarının yarattığı tepki üzerine, her zamanki gibi tevil yoluna gidilecek, yanlış anlaşılma olduğu ya da basının olayı yanlış yansıttığı söylenecek, THY çark edecek ve o tasarımlar çöpe atılıp yerine şimdiye kadar alıştığımız -ve aslında hiçbir aşırılığı olmayan, toplumsal beğeninin ortalamasını yatsıtan- bugünküne benzer kıyafetlerle devam edilecek.
Eğer yarın öbür gün kamuda başörtüsü yasağı kalkarsa, başları kepli hosteslerimizin yanı sıra başörtüsünün üstüne kep takmış olanları da göreceğiz kabinlerde.
Muhtemelen hepsinin etek boyları da aynı olmayacak. Herkes kendi ahlak ve estetik anlayışına göre etek boyunu seçecek ve etek boyları farklı oldu diye kıyamet de kopmayacak…
Bugün, 11.02.2013