“Hrant Dink cinayeti için yaptığım araştırmaların bedelini ödetmeye çalıştılar” diyor Nedim Şener.
“Ayıp” demek hafif kalıyor böylesi bir sömürüye.
“Hrant için adalet için” sloganı attığında da midem bulanmıştı.
“Rövanş almayın” diyen Ertuğrul Özkök ve benzerlerinin, ellerine fırsat geçse neler yapacaklarını gösteren sözlerini de önemsemiyorum. Onu hala ağırda koyup bir yerlere davet edenler düşünsün.
Ama derin devlet davalarında hata yaparak, ürettikleri bireysel ihlallerin yanında, bu davaları itibarsızlaştırmaya ve sabote etmeye çalışanlara harika paslar da verenlerin yaptıklarını önemsiyorum.
Onların sayesinde Şık ve Şener’in tutuklu kalmasının tepki rüzgarını arkalarına alarak, Oda Tv davasını bir “basın davası”na indirgemeye çalışanlara cesaret geldi. Şimdi onlar, artık ”örgüt yok” gibi hiç inandırıcı olmayan bir fikre sarılmak yerine, dava sürecindeki hataları ön plana çıkarmayı tercih ediyorlar. Böylece bir “ters dalga” oluşturmaya, bu davaları akim kılmaya yönelik propagandaya ağırlık veriyorlar.
Onları anlıyorum.
Ama arkadaşı oldukları gazetecilerle Oda Tv’cileri ayırmadan, adil yargılanma hakkını savunmanın ötesine geçerek ve kirli bir sicili görmezden gelerek sahiplenenleri anlamıyorum.
**
Varsayalım ki, Ahmed Arif’in dediği gibi, “rüya bütün çektiğimiz”…
Varsayalım ki Şener’in birlikte yargılandığı Oda Tv’ciler bütün o kirli yayınları Ergenekon veya başka türden bir örgütsel görev olarak değil, sırf içlerinden öyle geldiği için yapıyor olsunlar.
Böyle bir durumda dahi, insan hakları savunucularının veya Hrant Dink’i sevdiklerini iddia edenlerin en azından iki konuya açıklık getirmeleri gerek.
Öncelikle, insanları etnik kökenlerinden dolayı şeytanlaştıran, ırkçı görüşlerin suç haline getirilmemesini savunanlardansanız, ayrımcı fikirlerin hukuken suç olmamasını savunanlardansanız veya “nefret söylemi”ni meşru görenlerdenseniz anlarım.
Ama onlardan değilseniz, başta Yalçın Küçük ve Soner Yalçın olmak üzere onların, kendilerine isnat edilen örgütsel suçların yanında, ayrımcılık yasağını ihlalden de yargılandıklarını görmezden gelmemeniz gerekirdi.
İkinci konu da burada gündeme geliyor işte.
Böyle bir durumda, en azından bu insanlarla aranıza ahlaken bir mesafe koymanız gerekmiyor mu?
“Sevgili Hrant” muhabbeti yaparken, onu mahkeme önlerinde taciz edenlerle aralarına mesafe koymayanlara da söyleyecek bir sözünüz yok mu?
**
Oda Tv’nin, Soner Yalçın’ın veya Yalçın Küçük’ün, Ergenekon sanıklarının suçlu olup olmadığına dair kararı mahkeme verecek.
Ama onlar bu ülkedeki kırılgan gruplara yönelik olarak yaydıkları ırkçı nefreti, demokratlara yönelik karakter suikastlarını, anti-semitik ve İslamofobik yayınları, ister derin örgütlenmenin direktifleri doğrultusunda yapsınlar, isterse de sırf canları öyle istediği için, burada bir sorun yok mu?
Bu durumda onları adil yargılanma hakkının ötesinde savunmak, twitterda veya mahkeme önlerinde ilave bir destek vermek, ilave bir açıklamayı da gerektirmez mi?
Hem bu desteği verip, onları sahiplenip, hem de Hrant’ı sevdiklerini iddia edenlerin, Oda Tv’nin ırkçı yayınlarıyla ilgili düşüncelerini bilsek fena olmaz mı?
Sahi bunu niye bilme şansımız olmuyor hiç?
İkisini bir arada sevmek mümkün değilse, bunlardan biri sahte olmasın?
**
Varsayalım derin devlet yok, JİTEM hiç varolmadı, orduda darbe için çalışan bir ekip mevcut değil, Ergenekon da yok. Oda Tv denen o ırkçı site de bütün bu yayınları sadece anı olsun diye yapıyor.
Böyle olsa dahi, en azından ahlaki olarak kınanmayı hak eden bir durum da mı görmüyorsunuz?
Bu kadarını görmemek, ancak özel bir tercihin ürünü olabilir.
Star, 22.03.2012