Suriye Bosna olmadan

Suriye’deki Beşar Esad rejimi, bir yıla yakındır her gün kendi halkını öldürüyor. En son Humus’u işgal eden Suriye askerleri, 11 yaşından büyük erkek çocuklarını dahi katliamdan geçirdiler. Hem de yere yatırıp boğazlarını keserek…

Başbakan Erdoğan dünkü konuşmasında bu zulmü lanetledi ve şöyle dedi:

Suriye’de şehirlerde akan kan yerde kalmayacaktır. İnsani koridor derhal açılmalıdır. Arap Ligi planı uygulamaya konulmalıdır.”

Evet, çok doğru; ama nasıl yapılacak bunlar? Diplomasi bir işe yaramıyor. “Uluslararası baskı” işlemiyor; çünkü İran, Rusya ve Çin gibi dostları Suriye rejimini itinayla korunuyor.

Sünni çoğunluğa yaslanan muhalefet “silahlandırılmak” istiyor ki, haklı. Ancak muhalefeti ve kahraman “Özgür Suriye Ordusu”nu silahlandırmanın neticesi de, muhtemelen, olayı bir “devlet katliamı”ndan bir “iç savaş”a dönüştürmek olacak. Ölümler bitmeyecek.

Peki ne yapmak lazım?

Yugoslavya dersleri

Dünya buna benzer bir durumla 1990’ların ortasında Yugoslavya’da karşılaştı. Miloseviç’in emrindeki Sırp ordusu, Müslüman katliamına girişmiş, bugün Humus’ta yaşanan vahşetler Srebrenitsa’da ve diğer Boşnak kentlerinde gerçekleşmişti.

O zaman da Rusya ve Çin katliamcı devletin (Sırbistan’ın) yanındaydı. O zaman da Türkiye’nin ulusalcıları (Doğu Perinçek’in İşçi Partisi vs.) katliamcı devleti destekliyordu. O zaman da Boşnak lider İzzetbegoviç’e “İslamcı” diye cephe alan ve sırf bu yüzden Sırplara yakınlaşan “laik” Türkler vardı. (Cengiz Çandar bunların ipliğini iyi pazara çıkarırdı o yıllarda.)

Bunlar bir yana, bazı iyi niyetliler dahi bilmeden Sırplara çalışmıştı. “Yugoslavya’nın egemenlik hakları” üzerinden “dış müdahaleye” karşı çıkarak “barış”ı koruduklarını sanmışlardı.

Sonuçta, geç de olsa, ABD bir işe yaradı: NATO’da görevli Amerikan uçakları, Sırp hedeflerini bombalayarak, Boşnaklara kısmen yardım etti, Kosova’yı da soykırımdan korudu.

Türkiye’nin laikçi-solcu-ulusalcı korosu ise, Miloseviç’in katilleriyle aynı dalga boyunda, “Amerikan emperyalizmi”ne lanet yağdırmaya devam etti…

Havadan müdahale

Ben bugün Suriye’de de Yugoslavya benzeri bir denklem görüyorum. Suriye’nin katliamcı rejimini durdurmanın tek yolunun da bir “havadan askeri müdahale” olduğuna inanıyorum.

Daha açık söyleyeyim: NATO uçakları, Esad rejiminin askeri üslerini, istihbarat yuvalarını, ve şehirler etrafında ölüm çemberleri kuran birliklerini havadan vurmalıdır. Bu, muhalefete en azından “güvenli bölge”lerde tutunma imkanı verecek, sonuçta rejimin yıkılmasına giden yolu da açacaktır. Aynen Libya’da olduğu gibi.

Bunları okuyunca çileden çıkacak ve “seni gidi Amerikan emperyalizmi uşağı” filan diye Twitter’a sarılacak olanlara baştan söyleyeyim:

Bir, Amerika, böyle bir bombardıman için kıvranmıyor. Aksine, çekingen ve isteksiz. Washington o yüzden “Türkiye’yi öne sürme” gayretinde. Oysa Suriye’ye sınırı olan Türkiye asla askeri bir maceraya girmemeli. Onun için asıl bizim Amerika’yı “öne sürmemiz” gerek.

İkincisi, bir tür “dışarıdan demokrasi getirme” saçmalığından söz etmiyoruz. Suriye’de mesele demokrasi olmaması değil, katliam olması. Demokrasi sadece temenni edilir; oysa masumların canı kutsaldır.

Üçüncüsü, bir işgalden de söz etmiyoruz. Amerika zaten Irak’taki işgal fiyaskosuyla boyunun ölçüsünü yeterince aldı. Tartışılan, rejimin katliam makinelerini vuracak bir “havadan müdahale”den ibaret. (Ha, bu arada, merak etmeyin, Suriye’de “petrol” de yok.)

Aksi fikirde olanlar, “Suriye’de katliamlar nasıl durur” sorusuna bir cevap versinler lütfen. Çünkü o katliamların yok ettiği canlar, “ulusal egemenlikten” de, üçüncü dünya solculuğundan da çok daha değerli.

Star, 07.03.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et