Hrant Dink cinayeti etrafındaki tartışma ve hesaplaşma devam ediyor. Cinayet hakkındaki mahkemenin kabul edilemez hükmüyle yüzyıllık önyargıların, memur dokunulmazlığının, devlet zihniyetinin, güvenlik kurumlarının, istihbarat anlayışının, medyanın tahrik yayınlarının, psikolojik harbin, darbe hazırlıklarının ve bizzat Dink’i mahkûm eden Yargıtay’dan Dink cinayetinin ardındaki yapılamayı yargılayamayan ilk derece mahkemesinin kamuoyu tarafından eleştirildiği ve mahkûm edildiği bir süreç yaşanıyor.
Kamuoyundaki bu eleştirilere paralel olarak devletteki demokratikleşme ve sivilleşmenin yol açtığı eleştirel bakış açısı da dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanından Başbakana devletin en üst makamlarının kamuoyunda yükselen bu eleştirilere katıldıklarını gösteren birçok beyanat verdiği biliniyor. Bu çerçevede, son olarak Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu’nca hazırlanan rapor kayda değer bir katkı olarak ortaya çıkıyor. Devlet Denetleme Kurulu 2007 sonrasında şeffaf, hesap verebilir, sivil ve demokratik devletin parametrelerine ve reform sürecine katkı sunan performansıyla takdir topladı. Dink raporunda, cinayet soruşturmasının neden ilerleyemediğini bilhassa kamu görevlilerinin soruşturma ve yargılama mevzuatındaki sistematik sorunlar ile güvenlik sektöründeki yapısal problemler çerçevesinde mufassal bir şekilde ele alınıyor. DDK raporunda, kurumun yetkileri itibarıyla olayın tam anlamıyla aydınlatmaya yetmeyeceğini kaydetse de, kendi sınırları içinde mesele yetkin bir şekilde vazediliyor. Raporda, Anayasa ve AİHM kararına atıfla yaşam hakkının korunması çerçevesinde idarenin hata ve kusurlarının soruşturularak, bu hatanın tespit edilmiş olması otoriter ve denetlenemez devlet anlayışının karşısında demokratik devlet paradigması ortaya konuyor.
AİHM’nin 14/ 09/ 2010 tarihli Dink/ Türkiye kararında “Üç ulusal makamın (…) hiçbirinin, ayrı ayrı ya da birbirleriyle koordineli bir biçimde, planlanmasından ve yakında işleneceğinden haberdar olmasına rağmen Dink cinayetinin engellenmesi amacıyla harekete geçmediği” gerekçesiyle sözleşmenin 2. maddesinin ihlal edildiği ve etkili bir soruşturma yapılmadığı saptanmıştı. DDK’nın raporunu takiben İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi yaygın bir şekilde eleştirilen Hrant Dink davasının gerekçeli kararını açıkladı. Kararda “Var olduğu iddia edilen terör örgütünün delillerin toplanması sürecine de yönlendirme yaparak sirayet etme ihtimali dahi vardır…” ifadesiyle bu saptamayı derinleştiriyor.
DDK raporunda, örgütün varlığı iddiasından bağımsız olarak, Dink cinayetiyle ilgili idari birimlerin 28 adet rapor, yargı organlarının 50 civarındaki görevsizlik, yetkisizlik, kovuşturmaya yer olmadığı kararına, iki ana iddianameyle iki ayrı dava açılmasına, iki mahkûmiyet kararına rağmen 18 iddianın kamuoyunu tatmin edici bir şeklide soruşturulmadığı vurgulanıyor. Raporun kamuoyuna açıklanan sonuç bölümünde 5 maddesi gizli olmak üzere 14 maddelik tespit yapılıyor.
Rapora göre, her şeyden önce Dink cinayetinin idari soruşturması bütüncü bir bakış açısıyla yapılmamıştır. Bu yöntem hatası idari inceleme ve soruşturmalardan sonuç alınamamasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra memur ve kamu görevlilerin yargılanmasına ilişkin yüzyıllık sert idari güvence sistemi zihniyeti ve mevzuatın yanlış tatbikatının getirdiği problemler de soruşturma ve kovuşturmanın ilerleyişini engellemiştir. DDK raporu bilhassa bu konudaki tarih bilgisi, mevzuat analizi ve demokratik devlet sistemine daha uygun teklifleriyle ciddi katkılar sunmaktadır.
Bir başka problem de güvenlik sektörüyle ilgili yapısal sorunlardır. Dink cinayetinin yanı sıra Danıştay cinayeti, gazeteci ve aydın cinayetleri, Sivas ve Maraş olayları vb “gerek istihbarat toplanması ve değerlendirmesi gerekse toplumsal ve bireysel güvenliğin sağlanması ile ilgili olarak kurumsal yapılar ve uygulamalarla oluştuğu gözlemlenen bazı sorunlara ve bu alandaki reform ihtiyacına öncelikle temas edilmesi gerekli görülmüştür.” (s. 635) Raporda bu konuda MİT’te yürütülen çalışmalara ve Kamu Güvenlik Müsteşarlığı’nın kurulmasına atıf yapıldıktan sonra şöyle deniyor:
“Kaos ortamı yaratmaya yönelik eylemlere ilişkin siyasal, ekonomik ve toplumsal risklerin süratle değerlendirilip, muhtemel bireysel ve toplumsal eylem alanlarına/ konularına yönelik etkin ve hızlı bir önleme kapasitesinin oluşturulması,
İstihbarat birimlerinin istihbarat toplama yöntemleri ve araçları hakkında kapsamlı bir gözden geçirme ameliyesinin yapılması,
Güvenlik sektöründeki gerek koordinasyon gerekse iç/dış denetim ve sivil denetim açıklarının giderilmesi gibi hususlar ve gerekliliklerin; reform ihtiyacının karşılanmasında güvenlik sektörünün bütününü kapsayacak bir reform stratejisinin belirlenmesini ve uygulanmasını zorunlu kıldığı değerlendirilmektedir.” (s. 635)
Raporda esas itibarıyla idari soruşturmaların hukuka uygunluğu denetlenerek kamu görevlilerin yargılanmasına ilişkin mevzuat geliştirmeye yönelik bir çalışma yapılmış olmakla birlikte güvenlik sektöründeki reform ihtiyacı dile getirilmektedir. Dink’in katiliyle bayrak önünde fotoğraf çektiren paradigmayla yüzleşilmesi, bir kısım kamu görevlilerin de dâhil olduğu hukuk dışı oul – şumlarla mücadelenin sürmesi ve demokratik devletin hayata geçmesi perspektifiyle hazırlanan DDK’nın Dink Raporu, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararından sonra oluşan karamsar havayı hem dava hem de Türkiye’deki demokratik reform süreci bakımından dağıtarak yeni bir umudun önünü açtı.
Türkiye’de 10 yıldır süren reform süreci DDK raporunun da gösterdiği gibi derinleşerek ve genişleyerek devam ettikçe yüzyıllık önyargılar, mevzuatlar, kurumlar, tatbikatlar, mahkemeler, memurlar da değişmek zorunda kalacaktır. 10 yıldır kabası biten Yeni Türkiye’nin iç mimarisi sistematik, kararlı ve gayretli yeni reform süreciyle inşa edilebilecektir. Hrant Dink, mahkemeler ne derse desin kamu vicdanında bu sürece yaşarken ve ölümünden sonra verdiği katkıyla hatırlanacak portrelerden biri olarak Yeni Türkiye’deki müstesna yerini şimdiden almıştır.
Sabah, 26 Şubat 2012